Vajrayana [değiştir]
Ana madde: Vajrayana
İki Budist rahip, Sakya Manastırı, Tibet.
Vajrayana Budizmi, farklı kaynaklarda Tantrik Budizm, Tantrayāna, Mantrayana, Mantranaya, Gizli Mantra, Ezoterik Budizm ve Elmas Taşıt (Çince: 金剛乘, jīngāngshèng, Japonca: 金剛乗, kongōjō, 密教 Mikkyō ) adlarıyla da tanınır. Vajrayana Mahayana Budizminin bir uzantısıdır; felsefesinden çok benimsediği uygulamalarla ayrılır. Mahayana'da uygulamalar kabaca iki yola ayrılır: iyi niteliklerin mükemmelleştirilmesi metodu olan Sutrayana ve nihai Budalık hedefini yol olarak benimseyen Vajrayāna metodu. Vajrayana tam aydınlanmaya ulaşılmadan önce Buda-doğasının mistik tecrübe ile deneyimlenmesini gerektirir. Bu tecrübelerin aktarılması için, bir ezoterik bilgi kümesinin Budist tantrik yogiler tarafından toplanmış ve nesilden nesile aktarılmış olması gerekir. Uygulayıcı öncelikle yetkin bir ruhani öğretmen ya da guru tarafından kabul edilmelidir.
Vajrayana, zaman zaman Theravada ve Mahayana'nın ardından, Budizmin üçüncü Yanası (veya 'taşıtı') olarak kabul edilir. Bu görüşe göre 'dharma çarkının üç devri' vardır. Dharma çarkının ilk dönüşünde Gautama Buddha Varanasi'de Dört Yüce Gerçek gibi dharmaları öğretmiş, sonucunda günümüze bir tek Theravada'nın ulaştığı Hinayana okulları ortaya çıkmıştır. İkinci dönüşünde ise Bilgeliğin mükemmelleştirilmesi sutralarının Rajgir bölgesinde öğretilmesiyle Mahayana okulları doğmuştur. Dharma çarkının üçüncü devirinde oluşan öğretiler ise Shravasti'de öğretilmiş ve tüm varlıklarda bulunan Buda-doğasını açıklamıştır. Vajrayana da bu üçüncü evreden ilham almıştır.
Öğretiler [değiştir]
Buda'nın öğretileri Dharma olarak adlandırılır. Buda Dharma
öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve meditasyon
gibi birçok zihinsel içe bakış yöntemleri ile doğrulanmasını
istemiştir. İnançla değil, ancak kişisel deneyimleme ile bir üstün
farkındalık durumu oluşturulabilir ve aydınlanmaya ulaşılabilir.
Karma ve yeniden doğum [değiştir]
Budizmde her canlı sonsuz bir ölüm ve yeniden doğum döngüsü içinde, Altı alem denilen farklı yaşam formları arasında tekrar tekrar varolur. Ancak yeniden doğum kavramı diğer dinlerdeki, sabit ve her şeyden apayrı bir varlığı olan “ruhun göçü”, yani reenkarnasyon inancından farklıdır. Bunun nedeni Budizm'e has iki temel kavramdır: anatta, çevresinden bağımsız bir ben olgusunun yokluğu; ve anicca, her şeyin değişime tabi olması.
Karma (Sanskritçe) ya da Pali dilinde kamma kelimeleri, eylem
anlamına gelmektedir. Budizm'de ise erdemli (kusala) veya zararlı
(akusala) istemlerin ve bunların yol açtığı zihinsel etmenlerin,
canlıların yeniden doğum süreçlerini ve kaderlerini şekillendirmesini ifade eder.[7] Olumlu ya da olumsuz her eylemin karması, bizzat o yaşam süresinde veya daha sonrakilerde meyve verecek bir tohum yaratır.[8]
Dört Yüce Gerçek [değiştir]
Dört Yüce Gerçek, ve Sekiz Aşamalı Asil Yol
bütün Budist okullarında itibar edilen öğretilerdendir. Budist
yazmalarda kaydedildiğine göre, Dört Yüce Gerçek Gautama Buddha
tarafından, aydınlanmaya ulaştıktan sonra verdiği ilk vaazda
öğretilmiştir.[9]
Sekiz Aşamalı Asil Yol [değiştir]
Bu sekiz aşamalı yol genelde bilgelikle ilgili olanlar, ahlâkla ve
eğitimle ilgili olanlar olmak üzere üç ana başlık altında toplanır:
1. Doğru söz;2. Doğru davranış;3. Namuslu kazanç;
4. Doğru çaba;5. Doğru farkındalık (Pali: Sati);6. Doğru konsantrasyon;
7. Doğru bakış açısı, doğru görüş;8. Doğru niyet.
Sekiz aşamalı yolu, her bireyin kendi yorumu doğrultusunda pratik
bir sekilde hayata geçirmesine Budizm'de çok önem verilir. Doğru
niyetle yola çıkıp, ahlâki bir hayat çerçevesinde, insan zihninin
terbiyesi ve eğitiminin en pratik ve dolaysız yolları aranır.
Özellikle farkındalık insanin iç ve dış dünyasını dingin ve
konsantre bir ortamda kendi hayatını muhakeme etme ve hissetmesine
yardimci olur. Bir çeşit içebakış olan bu meditasyon, sangha
denilen cemaatin desteği ile olur. Meditasyonun en yaygın şekli rahat
bir ortamda dik oturarak (Ör.: bir sandalyede) nefesi takip etmektir.
Nefesi takip esnasında vücutta ve zihinde olagelen aktiviteler,
dikkatle ve yargisiz takip edilmeye calışılır. Dikkat dağıldığı zaman
kendi kendini yargılamadan, şefkatle tekrar nefesi takibe geri dönülür.
Dikkat ve uyanıklık çerçevesinde bu nefes takibi zamanla zihin-vücudun
kendini öğrenmesini sağlar. Zen budizminde bu çeşit meditasyona zazen denilir.
Gerçekliğin doğası [değiştir]
Müzakere eden rahipler, Sera Manastırı, Tibet
Kimi mezhepler evren hakkında entelektüel tartışmaların faydasız
olduğunu savunsa da, genel olarak belli aşamalarda felsefi çalışmaların
gerekli olduğu kabul edilir. Budist yolda nihai hedef olan Kurtuluş
(Nirvana), gerçekliğin doğru bir şekilde algılanmasıyla yakından
ilgilidir. Kendinin ve tüm olguların gerçek doğasının farkına varan
kişi, ızdıraplardan (Dukkha) ve sonsuz yeniden doğum döngüsünden (Samsara) kurtulmuş olur.
Geçicilik, Izdırap ve Benliksizlik [değiştir]
Geçicilik (Anicca), Varoluşun Üç İşaretinden
biridir. Budist görüşe göre, tüm olgular değişken, kararsız ve
geçicidir. Deneyimlediğimiz her şey parçalardan oluşur, ve varoluşları
dışsal koşullara bağımlıdır. Her şey devamlı bir devinim içindedir,
dolayısıyla koşullar ve bu arada nesnenin kendisi de değişmektedir.
Nesneler durmaksızın varolup ardından yok olmaktadır. Hiçbir şey
sonsuza dek süremez.
Geçicilik öğretisine göre insan hayatı, bu akışın yaşlanma süreci, yeniden doğum döngüsü (samsara),
veya her tür kayıp deneyimi içindeki somut bir ifadesidir. Öğreti
ayrıca nesneler geçici olduğundan, onlara karşı bağlılığın da boş ve
acı (dukkha) verici olduğunu ileri sürer.
Budizm’in önemli kavramlardan biri olan Dukkha (Pāli दुक्ख; Sanskrit दुःख duḥkha),
ızdırap, acı, keder, üzüntü, tatminsizlik, rahatsızlık, endişe, stres
ya da hüsran olarak çevrilebilir. Dukkha genelde “ızdırap” olarak
çevrilse de, felsefi olarak anlamı daha çok, rahatsız edilince duyulan
“kaygı” şeklindedir. Kimi Budist yazarlar ızdırap kelimesinin orijinal
anlamı tam olarak karşılamadığı ve “olumsuz duygusal çağrışımlar”[10]
yaptığını iddia etmektedir. Kimileri de Budizmin kötümser bir görüş
olduğu izlenimi yarattığı gerekçesiyle ızdırap kelimesini reddeder, ve
Sanskritçe’deki şekliyle dukkha olarak kullanmayı tercih eder. [11][12] [13]. Gerçekte Budizm ne kötümser, ne de iyimserdir, yalnızca gerçekçidir.
Anatta (Pāli) ya da anātman (Sanskrit) "bensizlik" anlamına gelen bir kavramdır. Hint felsefesinde, değişmez, kalıcı bir özün veya ruhun varlığı ātman kavramıyla ifade edilmiştir. Bu kavram ve buna bağlantılı olan, tüm varlıkların nihai atman’ı kabul edilen Brahman
kavramı, Hint metafiziği, mantığı ve bilimi için vazgeçilmez olmuş, tüm
görünür şeylerin ardında kalıcı bir gerçek olması gerektiği anlayışı
kabul görmüştür. Budistler tüm bu atman kavramlarını reddederek,
geçicilik ve değişkenliği vurgulamıştır. Dolayısıyla Budist anlayışa
göre, her tür tözel, kişisel benlik kavramı yanlıştır ve cahillik
aleminde oluşmuştur.
Nikaya’larda,
anatta metafizik bir sav olarak değil, ızdıraptan kurtulmak için
izlenen bir yaklaşım olarak kabul edilmiştir. Aslında Buda, kişiyi
ızdıraba bağlayan ontolojik görüşler oldukları gerekçesiyle, “bir
benliğim vardır” ve “bir benliğim yoktur” şeklindeki metafizik
savlarının ikisini de reddetmiştir.[14] Bir kişi ya da nesneyi oluşturan, sürekli değişmekte olan fiziksel ve zihinsel öğeleri ("skandhas")
incelemek yoluyla, uygulayıcı ne tek tek parçaların, ne de bir bütün
olarak kişinin bir benlik oluşturmadığı sonucuna varacaktır.
Bağımlı Köken [değiştir]
Bağımlı kaynaklanma anlamına gelen pratītyasamutpāda (Sanskritçe;
Pali: paticcasamuppāda; Tibetçe: rten.cing.'brel.bar.'byung.ba; Çince:
緣起) öğretisi, Budist metafiziğin önemli bir parçasıdır. Tüm olguların,
bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde, neden ve etkiler ağından
ortaya çıktığını ifade eder. “Bağımlı köken”, “birbirine bağımlı
kaynaklanma”, “koşullu oluşma” ya da “durumsallık” olarak çevirmek
mümkündür.
Pratītyasamutpāda kavramının en çok bilinen uygulaması, ızdırap ve yenidendoğum döngüsünü (Samsara) ayrıntılı olarak anlatan Oniki Nidānalar (Pali dilindeki "neden, temel, kaynak veya orijin" anlamındaki nidānadan) şemasıdır. [15]
Oniki Nidānalar her biri bir sonrakine yol açacak şekilde birbirini takip eden nitelikler/koşullar arasında bir nedensellik ilişkisi tanımlar:
Duyarlı varlıklar samsara boyunca, Nirvana’ya
ulaşarak kendilerini bu ızdıraptan kurtarana değin sürekli acı
çekerler. İlk Nidana’nın, cahilliğin ortadan kaldırılması, diğerlerinin
de ortadan kalkmasını sağlayacaktır.
Boşluk [değiştir]
Önemli Mahayana metinlerinden biri olan Kalp Sutra'da Buda'nın ciddi öğrencilerinden olan ve Nirvana'ya ulaştığına inanılan, kendisine de bazen "Buddha" (aydınlanmış) denilen Bodhisattva Avalokiteshvara (Guan Yin),
Buda'nın yaptığı derin içe dalış meditasyonunu yaptıktan sonra şunları
söyler ve Buddha da bu gerçeği kavradığı için onu över:
<blockquote>
"Form boşluktan farklı bir şey değildir; boşluk formdan farklı bir
şey değildir. Aynı şey duygu, idrak, oluşum ve bilinç için de
geçerlidir. Bütün olgular aslında boşluktur. Onlar ne yaratılmış, ne
yok edilmiştir; ne kirlidir, ne de temiz; ne artarlar, ne de azalır. Bu
nedenle boşlukta form, duygu, idrak, oluşum, veya bilinç yoktur; göz,
kulak, burun, dil, beden, veya zihin de yoktur..."[21]
</blockquote>
Avolakiteshvara kendinden, değişmez sabit gerçekliği olan hiçbir şey
olmadığını her şeyin sebeplere ve koşullara bağlı olduğunu söyler.
"Ben" diye bir şey aslında yoktur. Formlar(algıladığımız dış dünya)
aslında "gerçek" değildir. "Form" olmadan algı da olmayacağından ve
zihin kendini ifade edemeyeceğinden kendini anlamlandıramayacağından
zihin de aslında bu "boşluğa" dahildir. Ama zihin olmadan da "formlar"
hiçbir şey ifade etmeyecektir. Form olmadan zihin diye bir şey olmaz
çünkü hiçbir şeye tepki vermez ama zihin olmadan da form hiçbir şey
ifade etmez. Bütün dünya aslında 6 organın 6 farkındalık biçiminin (ki
bunun içine ayrıca düşünme de dahil edilir) ilüzyonundan ibarettir.
Duyu organları ve beynin yarattığı düşünce yetisi de ilgili farkındalık
biçimlerini algılar. Ama bunlar "gerçeklik" değildir, gerçeklik
bunlardan oluşmaz. Buddha'ya göre aslında "gerçek zihin" beyinde yahut
vücudun içinde de oluşmaz. Beyinde oluşturduğumuz düşünceler "gerçek
saf zihin" değildir dış dünyaya bağlı yorumlardan,
deneyimlerden,deneyimlemelerden ve egodan "ben" düşüncesinden oluşur.
Uygulamalar [değiştir]
Adanma [değiştir]
Adanma, Budistlerin çoğunluğu için uygulamanın önemli bir parçasıdır. [22]
Adanma uygulamaları arasında selamlama, bağış, hac, ilahi söyleme
bulunmaktadır. Arık Ülke Budizminde Amitabha Buddha’ya adanma başlıca
uygulamadır. Niçiren Budizminde ise başta gelen uygulama Lotus Sutra’ya
adanmadır
Üç Hazineye Sığınma [değiştir]
Buda'nın ayakizi ile üzerinde Dharmachakra ve triratna işaretleri, M.S. 1. yy, Gandhāra.
Geleneksel olarak çoğu mezhepte Budizme girişte ilk adım Üç Hazine'ye (Sanskrit: त्रिरत्न Triratna or रत्नत्रय Ratna-traya, Pali: Tiratana) sığınmak olarak kabul edilir.[23] Kimi kaynaklarda küçük hatta henüz doğmamış çocuklar için bile sığınma merasimi yapılabileceğini belirtilir.[24] Tibet Budizminde kimi zaman bir dördüncü olarak lama'ya sığnılır. Bodhisattva yolunu seçen kişiler ise yemin ederler; bu tür adanmışlık Budizmde şefkatin en yüksek ifadesi sayılır.
Üç Hazine şunlardır:
Kayıtlara göre Buda kendisini bir örnek olarak göstermiş, ancak takipçilerinden kendisine inanç (Sanskrit श्रद्धा śraddhā, Pāli saddhā)
beslemelerini talep etmemiştir. Ayrıca öğretilerinin olduğu gibi kabul
edilmemesini söylemiş ve öğrencilerini bunları kendi başlarına test
edip kabullenmeleri için cesaretlendirmiştir (bakınız Kalama Sutta).
Dharma da, aynı şekilde ızdıraba son vermek ve aydınlanmaya ulaşmak
için kılavuzluk ederek ihtiyacı olana sığınma sağlar. Saṅgha, yani
Budist manastır düzeninin ise, orijinal öğretileri muhafaza ederek ve
Buda'nın ortaya attığı esasların gerçekleştirilebileceğine dair canlı
örnekler sunarak sığınma sağladığı kabul edilir.
Budist Etik [değiştir]
Śīla (Sanskritçe) ya da sīla
(Pāli) genellikle diğer dillere "erdemli davranış", "ahlak", "etik"
veya "ilke" olarak çevrilir. Beden, zihin ya da konuşma yoluyla yerine
getirilen, bilinçli bir çabayı içeren bir eylemdir. Üç uygulamadan (Sila, Samadhi, ve Panya) biri, pāramitāların ikincisi olarak kabul edilir. Düşünce, söz ve eylemin ahlaki saflığı anlamına gelir.
Sila, Samadhi/Bhāvana olarak anılan zihin gelişiminin
temelidir. İlkeleri izlemek yalnızca içsel olarak uygulayıcının
zihinsel huzurunu desteklemekle kalmaz, aynı zamanda dışsal olarak
topluluğun da huzurunu sağlamaya yardımcı olur. Karma Yasasına göre,
ilkeleri izlemek bir takım faydalar getirir, huzur ve mutluluk verici
etkilere yol açacak nedenler oluşturur.
Sila ahlaki davranışın genel ilkeleri olarak kabul edilir. Bir çok seviyede sila mevcuttur, bunlardan "temel ahlaka" (Beş İlke), "çileci temel ahlaka" (Sekiz İlke), "öğrenci rahiplere" (On İlke) ve "rahiplere" (Vinaya ya da Patimokkha)
yönelik olanları vardır. Sıradan halk genelde tüm Budist okullarında
ortak olan Beş İlkeyi izler. Ancak isterlerse, temel çileci
uygulamaları barındıran Sekiz İlke’yi izleyebilirler.
Beş İlke, uygulayıcıların endişelerden uzak, mutlu bir yaşam sürüp
rahatlıkla meditasyon yapabilmelerini sağlamak üzere geliştirilmiş
eğitim kurallardır.
1. Can almaktan kaçınmak (duyarlı yaşam formlarına karşı şiddetsizlik)2. Verilmemiş olanı almaktan kaçınmak (hırsızlık yapmamak)3. Tensel (cinsel) suistimalden kaçınmak4. Yalandan kaçınmak (her zaman doğruyu söylemek)5. Farkındalık kaybına yol açan sarhoş edici maddelerden (özellikle alkol ve uyuşturucular) uzak durmak
İlkeler uyulması zorunlu emirler olarak değil, halkın istekleri
doğrultusunda kabul edip izleyeceği, uygulamayı kolaylaştıran eğitim
kuralları olarak tasarlanmıştır.[25]
Dolayısıyla başkalarını ahlaki olarak yargılamak için kullanılmazlar.
Budist düşüncede, başka hiçbir ileri Budist uygulama yapmadan, yalnızca
cömertlik
geliştirilmesi ve ahlaki davranışlar, bilincin öylesine
saflaştırılmasını sağlar ki, alt düzey cennetlerden birinde yeniden
doğmak bile mümkündür. Kişinin amacını sınırlayıp böyle bir cenneti
hedeflemesinde ise herhangi yakışık almayan veya Budizme aykırı bir yön
bulunmamaktadır.[26]
Sekiz ilkede, cinsel suistimal hakkındaki üçüncü ilke daha katı yapılmış, ve bekarlık ilkesi haline getirilmiştir. Diğer üç ilke ise şunlardır:
6. Yanlış saatlerde yemekten kaçınmak (yalnızca gündoğumundan öğlene kadar yemek)7. Dans etmekten, müzik çalmaktan, mücevher takmaktan, makyaj malzemesi kullanmaktan, gösteri ve eğlencelerden kaçınmak8. Yüksek veya lüks sandalye ve yatakları kullanmaktan kaçınmak.
Manastır yaşamı [değiştir]
Vinaya
rahip ve rahibeler için özel olarak geliştirilmiş ahlaki kurallardır.
Bu kurallar Theravada geleneğinin kabul ettiği, toplam 227 kuraldan
oluşan Patimokkha’yı da kapsar. Vinaya yazmalarının (vinayapitaka)
kapsamına giren kurallar okuldan okula küçük farklılıklar göstermekte,
Vinaya’ya bağlılık konusunda da farklı okullar farklı standartlar
uygulamaktadır. Öğrenci rahipler ise, manastır yaşamı için temel kurallar olan On İlke’yi izlerler.
Manastır yaşamını düzenleyen kurallar hakkında Buda sürekli olarak
dinleyicilerine önemli olanın ilkelerin özünü kaybetmemek olduğunu
belirtmiştir. Diğer taraftan, kurallar tatminkar bir yaşamı temin etmek
üzere tasarlanmış, ve daha yüksek hedeflere ulaşmak için mükemmel bir
sıçrama tahtası sağlamaktadırlar. Buda manastır yaşamını seçenlere,
“kendi başına bir ada” gibi yaşamalarını söylemiştir. Bu açıdan yaşamı
vinaya’nın belirlediği şekilde yaşamak, bir araştırmacının belirttiği
üzere: “sona yönelmiş bir araç olmaktan öte: daha çok kendi içinde bir
sondur.”[27]
Doğu Budizminde, Bodhisattvalar için Mahayana geleneğinin Brahmajala Sutra’sında
(aynı adlı Pali metin ile karıştırılmamalıdır) ortaya konan kendine has
bir Vinaya ve etik anlayış mevcuttur. Japonya’da bu kurallar tüm diğer
manastır kurallarının yerini almıştır, ve rahiplerin evlenmelerine izin
verir.
Meditasyon [değiştir]
Budist meditasyonu temelde iki tema ile ilgilenir: zihnin dönüşümü,
ve bu zihnin kendisinin ve diğer olguların keşfi için kullanılması.[28] Theravada Budizmine göre Buda iki tür meditasyon öğretmişti, samatha meditasyonu (Sanskritçe:śamatha) ve vipassanā meditasyonu (Sanskritçe:vipaśyanā). Çin Budizminde, bu meditasyonlar (Chih Kuan olarak tercüme edilmiştir) bilinmekle birlikte, Chan (Zen) meditasyonu daha popüler olagelmiştir. [29]
Yazar Peter Harvey’e göre, Budizm’in sağlıklı geliştiği dönemlerde,
sadece rahipler, rahibeler ve evli Lamalar değil, sıradan halktan
kendini adamış insanlar da meditasyon uygulamıştır.[30]
Budizm Ansiklopedisi adlı kaynağa göre, tam aksine modern zamanlara
kadar Budist tarih boyunca, sıradan halkın ciddi meditasyon uygulaması
olağan olarak görülen bir olgu değildi.[31]
Samādhi (Meditatif eğitim): samatha meditasyonu [değiştir]
Sekiz Aşamalı Asil Yol’un belirttiği şekliyle, samyaksamādhi "doğru konsantrasyondur". Samādhi geliştirmenin başlıca yolu meditasyondur. Samādhi’nin geliştirilmesiyle, kişinin zihni kirlerden arınmış, huzurlu, sakin ve berrak hale gelir.
Meditasyonu yapan bir kez güçlü ve etkin bir konsantrasyona (jhāna, Sanskritçe ध्यान dhyāna)
ulaştıktan sonra, zihni gerçekliğin nihai doğasına dalmaya ve içyüzünü
kavramaya (vipassanā) hazır hale gelir, ve sonunda tüm ızdıraplardan
kurtulması mümkün olur. Kavrayışı elde etmek için ihtiyaç duyulan
zihinsel konsantrasyona ulaşma yolunda, farkındalık gelişimi
vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Samatha
meditasyonu bir nesne ya da düşüncenin farkında olmakla başlar, kişinin
bedenine, zihnine ve tüm çevresine yayılarak, bir tür tam konsantrasyon
ve huzur (jhana) durumuna yol açar. Meditasyon tarzında, bağdaş
kurarak ya da diz çökerek oturmaktan, ilahi söylemeye, yürümeye kadar
pek çok farklı yöntem bulunur. En yaygın yöntem, kişinin nefesine
konsantre olmasıdır (anapanasati), çünkü bu yöntemle hem samathaya, hem de vipassanaya ulaşmak mümkündür.
Budist uygulamada, samatha meditationunun zihni sakinleştirebileceği, ancak zihnin nasıl rahatsız olmaya başladığını anlamamızı yalnızca vipassanā meditasyonunun sağlayabileceği söylenir. Böylelikle bilgi (jñāna; Pāli ñāṇa) ve erdeme (prajñā Pāli paññā) kavramak ve dolayısıyla nirvāṇaya (Pāli nibbāna) ulaşmak mümkün olacaktır. Kişi jhanadayken, tüm kirler geçici olarak bastırılır. Ancak erdem (prajñā veya vipassana) tüm kirlenmeleri ortadan kaldıracaktır. Jhanalar aynı zamanda Arahantların dinlenmek amacıyla geçtikleri durumlardır.
Prajñā (Erdem): vipassana meditasyonu [değiştir]
Prajñā (Sanskritçe) veya paññā (Pāli), bağımlı köken, Dört Yüce Gerçek ve varoluşun üç işareti kavramlarının kavranmasıyla ulaşılan erdem anlamına gelir. Prajñā acıları ortadan kaldırma ve bodhiyi ortaya çıkarma gücü olan erdemdir. Tüm şeylerin doğasındaki dukkha (tatminsizlik), anicca (geçicilik) ve anatta (bensizlik) gibi olguları açığa çıkararak, nirvanaya ulaşmada temel araç olduğu söylenir. Prajñā Mahayana geleneğinde pāramitāların altıncısı olarak sayılmıştır.
Öncelikle prajñā, vaazlar (Dharma konuşmaları) dinleyerek,
okuyarak, araştırarak, Budist metinleri ezberleyerek ve konuşmalara
katılarak kavramsal düzeyde elde edilir. Kavramsal anlayışa
ulaşıldıktan sonra günlük hayata uygulanmalıdır ki, böylelikle her
Budist Buda’nın öğretilerinin doğruluğunu pratik düzeyde deneyebilsin.
Burada dikkat edilmesi gereken, teoride kişinin derin meditasyonda
olsun, vaaz dinlerken, günlük hayatında çalışırken, ya da herhangi bir
eylem sırasında olsun, uygulamanın herhangi bir devresinde Nirvanaya
ulaşabileceğidir.
Ana madde: Vajrayana
İki Budist rahip, Sakya Manastırı, Tibet.
Vajrayana Budizmi, farklı kaynaklarda Tantrik Budizm, Tantrayāna, Mantrayana, Mantranaya, Gizli Mantra, Ezoterik Budizm ve Elmas Taşıt (Çince: 金剛乘, jīngāngshèng, Japonca: 金剛乗, kongōjō, 密教 Mikkyō ) adlarıyla da tanınır. Vajrayana Mahayana Budizminin bir uzantısıdır; felsefesinden çok benimsediği uygulamalarla ayrılır. Mahayana'da uygulamalar kabaca iki yola ayrılır: iyi niteliklerin mükemmelleştirilmesi metodu olan Sutrayana ve nihai Budalık hedefini yol olarak benimseyen Vajrayāna metodu. Vajrayana tam aydınlanmaya ulaşılmadan önce Buda-doğasının mistik tecrübe ile deneyimlenmesini gerektirir. Bu tecrübelerin aktarılması için, bir ezoterik bilgi kümesinin Budist tantrik yogiler tarafından toplanmış ve nesilden nesile aktarılmış olması gerekir. Uygulayıcı öncelikle yetkin bir ruhani öğretmen ya da guru tarafından kabul edilmelidir.
Vajrayana, zaman zaman Theravada ve Mahayana'nın ardından, Budizmin üçüncü Yanası (veya 'taşıtı') olarak kabul edilir. Bu görüşe göre 'dharma çarkının üç devri' vardır. Dharma çarkının ilk dönüşünde Gautama Buddha Varanasi'de Dört Yüce Gerçek gibi dharmaları öğretmiş, sonucunda günümüze bir tek Theravada'nın ulaştığı Hinayana okulları ortaya çıkmıştır. İkinci dönüşünde ise Bilgeliğin mükemmelleştirilmesi sutralarının Rajgir bölgesinde öğretilmesiyle Mahayana okulları doğmuştur. Dharma çarkının üçüncü devirinde oluşan öğretiler ise Shravasti'de öğretilmiş ve tüm varlıklarda bulunan Buda-doğasını açıklamıştır. Vajrayana da bu üçüncü evreden ilham almıştır.
Öğretiler [değiştir]
Buda'nın öğretileri Dharma olarak adlandırılır. Buda Dharma
öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve meditasyon
gibi birçok zihinsel içe bakış yöntemleri ile doğrulanmasını
istemiştir. İnançla değil, ancak kişisel deneyimleme ile bir üstün
farkındalık durumu oluşturulabilir ve aydınlanmaya ulaşılabilir.
Karma ve yeniden doğum [değiştir]
Budizmde her canlı sonsuz bir ölüm ve yeniden doğum döngüsü içinde, Altı alem denilen farklı yaşam formları arasında tekrar tekrar varolur. Ancak yeniden doğum kavramı diğer dinlerdeki, sabit ve her şeyden apayrı bir varlığı olan “ruhun göçü”, yani reenkarnasyon inancından farklıdır. Bunun nedeni Budizm'e has iki temel kavramdır: anatta, çevresinden bağımsız bir ben olgusunun yokluğu; ve anicca, her şeyin değişime tabi olması.
Karma (Sanskritçe) ya da Pali dilinde kamma kelimeleri, eylem
anlamına gelmektedir. Budizm'de ise erdemli (kusala) veya zararlı
(akusala) istemlerin ve bunların yol açtığı zihinsel etmenlerin,
canlıların yeniden doğum süreçlerini ve kaderlerini şekillendirmesini ifade eder.[7] Olumlu ya da olumsuz her eylemin karması, bizzat o yaşam süresinde veya daha sonrakilerde meyve verecek bir tohum yaratır.[8]
Dört Yüce Gerçek [değiştir]
Dört Yüce Gerçek, ve Sekiz Aşamalı Asil Yol
bütün Budist okullarında itibar edilen öğretilerdendir. Budist
yazmalarda kaydedildiğine göre, Dört Yüce Gerçek Gautama Buddha
tarafından, aydınlanmaya ulaştıktan sonra verdiği ilk vaazda
öğretilmiştir.[9]
- 1. gerçek, Dukkha: acı hayatın ve varoluşun bir parçasıdır.
- 2. gerçek, Samudaya: acıların kaynağı arzu ve isteklerdir.
- 3. gerçek, Nirodha: istek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir.
- 4. gerçek, Magga: acıların sona erdirilmesinin yolu Sekiz Aşamalı Asil Yoldan geçer. Doğru kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem, namuslu kazanç, doğru çaba, uyanıklık, ve doğru konsantrasyon.
Sekiz Aşamalı Asil Yol [değiştir]
Bu sekiz aşamalı yol genelde bilgelikle ilgili olanlar, ahlâkla ve
eğitimle ilgili olanlar olmak üzere üç ana başlık altında toplanır:
- Ahlakla ilgili olanlar (Śīla):
1. Doğru söz;2. Doğru davranış;3. Namuslu kazanç;
- Zihin eğitimine yönelik olanlar (Samadhi):
4. Doğru çaba;5. Doğru farkındalık (Pali: Sati);6. Doğru konsantrasyon;
- Bilgelikle ilgili olanlar (Prajñā):
7. Doğru bakış açısı, doğru görüş;8. Doğru niyet.
Sekiz aşamalı yolu, her bireyin kendi yorumu doğrultusunda pratik
bir sekilde hayata geçirmesine Budizm'de çok önem verilir. Doğru
niyetle yola çıkıp, ahlâki bir hayat çerçevesinde, insan zihninin
terbiyesi ve eğitiminin en pratik ve dolaysız yolları aranır.
Özellikle farkındalık insanin iç ve dış dünyasını dingin ve
konsantre bir ortamda kendi hayatını muhakeme etme ve hissetmesine
yardimci olur. Bir çeşit içebakış olan bu meditasyon, sangha
denilen cemaatin desteği ile olur. Meditasyonun en yaygın şekli rahat
bir ortamda dik oturarak (Ör.: bir sandalyede) nefesi takip etmektir.
Nefesi takip esnasında vücutta ve zihinde olagelen aktiviteler,
dikkatle ve yargisiz takip edilmeye calışılır. Dikkat dağıldığı zaman
kendi kendini yargılamadan, şefkatle tekrar nefesi takibe geri dönülür.
Dikkat ve uyanıklık çerçevesinde bu nefes takibi zamanla zihin-vücudun
kendini öğrenmesini sağlar. Zen budizminde bu çeşit meditasyona zazen denilir.
Gerçekliğin doğası [değiştir]
Müzakere eden rahipler, Sera Manastırı, Tibet
Kimi mezhepler evren hakkında entelektüel tartışmaların faydasız
olduğunu savunsa da, genel olarak belli aşamalarda felsefi çalışmaların
gerekli olduğu kabul edilir. Budist yolda nihai hedef olan Kurtuluş
(Nirvana), gerçekliğin doğru bir şekilde algılanmasıyla yakından
ilgilidir. Kendinin ve tüm olguların gerçek doğasının farkına varan
kişi, ızdıraplardan (Dukkha) ve sonsuz yeniden doğum döngüsünden (Samsara) kurtulmuş olur.
Geçicilik, Izdırap ve Benliksizlik [değiştir]
Geçicilik (Anicca), Varoluşun Üç İşaretinden
biridir. Budist görüşe göre, tüm olgular değişken, kararsız ve
geçicidir. Deneyimlediğimiz her şey parçalardan oluşur, ve varoluşları
dışsal koşullara bağımlıdır. Her şey devamlı bir devinim içindedir,
dolayısıyla koşullar ve bu arada nesnenin kendisi de değişmektedir.
Nesneler durmaksızın varolup ardından yok olmaktadır. Hiçbir şey
sonsuza dek süremez.
Geçicilik öğretisine göre insan hayatı, bu akışın yaşlanma süreci, yeniden doğum döngüsü (samsara),
veya her tür kayıp deneyimi içindeki somut bir ifadesidir. Öğreti
ayrıca nesneler geçici olduğundan, onlara karşı bağlılığın da boş ve
acı (dukkha) verici olduğunu ileri sürer.
Budizm’in önemli kavramlardan biri olan Dukkha (Pāli दुक्ख; Sanskrit दुःख duḥkha),
ızdırap, acı, keder, üzüntü, tatminsizlik, rahatsızlık, endişe, stres
ya da hüsran olarak çevrilebilir. Dukkha genelde “ızdırap” olarak
çevrilse de, felsefi olarak anlamı daha çok, rahatsız edilince duyulan
“kaygı” şeklindedir. Kimi Budist yazarlar ızdırap kelimesinin orijinal
anlamı tam olarak karşılamadığı ve “olumsuz duygusal çağrışımlar”[10]
yaptığını iddia etmektedir. Kimileri de Budizmin kötümser bir görüş
olduğu izlenimi yarattığı gerekçesiyle ızdırap kelimesini reddeder, ve
Sanskritçe’deki şekliyle dukkha olarak kullanmayı tercih eder. [11][12] [13]. Gerçekte Budizm ne kötümser, ne de iyimserdir, yalnızca gerçekçidir.
Anatta (Pāli) ya da anātman (Sanskrit) "bensizlik" anlamına gelen bir kavramdır. Hint felsefesinde, değişmez, kalıcı bir özün veya ruhun varlığı ātman kavramıyla ifade edilmiştir. Bu kavram ve buna bağlantılı olan, tüm varlıkların nihai atman’ı kabul edilen Brahman
kavramı, Hint metafiziği, mantığı ve bilimi için vazgeçilmez olmuş, tüm
görünür şeylerin ardında kalıcı bir gerçek olması gerektiği anlayışı
kabul görmüştür. Budistler tüm bu atman kavramlarını reddederek,
geçicilik ve değişkenliği vurgulamıştır. Dolayısıyla Budist anlayışa
göre, her tür tözel, kişisel benlik kavramı yanlıştır ve cahillik
aleminde oluşmuştur.
Nikaya’larda,
anatta metafizik bir sav olarak değil, ızdıraptan kurtulmak için
izlenen bir yaklaşım olarak kabul edilmiştir. Aslında Buda, kişiyi
ızdıraba bağlayan ontolojik görüşler oldukları gerekçesiyle, “bir
benliğim vardır” ve “bir benliğim yoktur” şeklindeki metafizik
savlarının ikisini de reddetmiştir.[14] Bir kişi ya da nesneyi oluşturan, sürekli değişmekte olan fiziksel ve zihinsel öğeleri ("skandhas")
incelemek yoluyla, uygulayıcı ne tek tek parçaların, ne de bir bütün
olarak kişinin bir benlik oluşturmadığı sonucuna varacaktır.
Bağımlı Köken [değiştir]
Bağımlı kaynaklanma anlamına gelen pratītyasamutpāda (Sanskritçe;
Pali: paticcasamuppāda; Tibetçe: rten.cing.'brel.bar.'byung.ba; Çince:
緣起) öğretisi, Budist metafiziğin önemli bir parçasıdır. Tüm olguların,
bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde, neden ve etkiler ağından
ortaya çıktığını ifade eder. “Bağımlı köken”, “birbirine bağımlı
kaynaklanma”, “koşullu oluşma” ya da “durumsallık” olarak çevirmek
mümkündür.
Pratītyasamutpāda kavramının en çok bilinen uygulaması, ızdırap ve yenidendoğum döngüsünü (Samsara) ayrıntılı olarak anlatan Oniki Nidānalar (Pali dilindeki "neden, temel, kaynak veya orijin" anlamındaki nidānadan) şemasıdır. [15]
Oniki Nidānalar her biri bir sonrakine yol açacak şekilde birbirini takip eden nitelikler/koşullar arasında bir nedensellik ilişkisi tanımlar:
- Avidyā: cahillik, özellikle de ruhani olanı[16]
- Saṃskāralar: kelime anlamıyla biçimlenmeler, Karma’ya atfen açıklanmıştır.
- Vijñāna: bilinç, özellikle de ayrımcı bilinç[17]
- Nāmarūpa: kelime anlamı olarak isim ve biçim, zihin ve beden kastediliyor[18]
- Ṣaḍāyatana: altı duyu merkezi: göz, kulak, burun, dil, beden ve zihin-organ
- Sparśa: farklı yerlerde iletişim, izlenim, uyarı (bir duyu nesnesi tarafından) olarak çevrilir
- Vedanā: genellikle duygu olarak çevrilir: buradaki "hazcı" bir anlamdadır, örn. bir şeyin hoşa gidip gitmemesi, veya nötr olması
- Tṛṣṇā: kelime anlamı olarak susuzluk, ancak Budizmde hemen her zaman arzuya işaret eder
- Upādāna: tutunma veya bağlanma; kelime aynı zamanda yenidendoğum döngüsünü besleyen yakıt anlamına da gelir
- Bhava: kelime anlamıyla olma (varoluş) veya dönüşme. (Theravada
bunun iki anlamı olduğunu açıklar: yeni bir varoluşu üreten karma, ve
varoluşun kendisi.[19]) - Jāti: kelime anlamıya doğum, ancak yaşamın kavramsal olarak başladığı anlaşılır [20]
- Jarāmaraṇa (yaşlılık ve ölüm) ve bununla birlikte śokaparidevaduḥkhadaurmanasyopāyāsa (yas, matem, acı, üzüntü ve ızdırap)
Duyarlı varlıklar samsara boyunca, Nirvana’ya
ulaşarak kendilerini bu ızdıraptan kurtarana değin sürekli acı
çekerler. İlk Nidana’nın, cahilliğin ortadan kaldırılması, diğerlerinin
de ortadan kalkmasını sağlayacaktır.
Boşluk [değiştir]
Önemli Mahayana metinlerinden biri olan Kalp Sutra'da Buda'nın ciddi öğrencilerinden olan ve Nirvana'ya ulaştığına inanılan, kendisine de bazen "Buddha" (aydınlanmış) denilen Bodhisattva Avalokiteshvara (Guan Yin),
Buda'nın yaptığı derin içe dalış meditasyonunu yaptıktan sonra şunları
söyler ve Buddha da bu gerçeği kavradığı için onu över:
<blockquote>
"Form boşluktan farklı bir şey değildir; boşluk formdan farklı bir
şey değildir. Aynı şey duygu, idrak, oluşum ve bilinç için de
geçerlidir. Bütün olgular aslında boşluktur. Onlar ne yaratılmış, ne
yok edilmiştir; ne kirlidir, ne de temiz; ne artarlar, ne de azalır. Bu
nedenle boşlukta form, duygu, idrak, oluşum, veya bilinç yoktur; göz,
kulak, burun, dil, beden, veya zihin de yoktur..."[21]
</blockquote>
Avolakiteshvara kendinden, değişmez sabit gerçekliği olan hiçbir şey
olmadığını her şeyin sebeplere ve koşullara bağlı olduğunu söyler.
"Ben" diye bir şey aslında yoktur. Formlar(algıladığımız dış dünya)
aslında "gerçek" değildir. "Form" olmadan algı da olmayacağından ve
zihin kendini ifade edemeyeceğinden kendini anlamlandıramayacağından
zihin de aslında bu "boşluğa" dahildir. Ama zihin olmadan da "formlar"
hiçbir şey ifade etmeyecektir. Form olmadan zihin diye bir şey olmaz
çünkü hiçbir şeye tepki vermez ama zihin olmadan da form hiçbir şey
ifade etmez. Bütün dünya aslında 6 organın 6 farkındalık biçiminin (ki
bunun içine ayrıca düşünme de dahil edilir) ilüzyonundan ibarettir.
Duyu organları ve beynin yarattığı düşünce yetisi de ilgili farkındalık
biçimlerini algılar. Ama bunlar "gerçeklik" değildir, gerçeklik
bunlardan oluşmaz. Buddha'ya göre aslında "gerçek zihin" beyinde yahut
vücudun içinde de oluşmaz. Beyinde oluşturduğumuz düşünceler "gerçek
saf zihin" değildir dış dünyaya bağlı yorumlardan,
deneyimlerden,deneyimlemelerden ve egodan "ben" düşüncesinden oluşur.
Uygulamalar [değiştir]
Adanma [değiştir]
Adanma, Budistlerin çoğunluğu için uygulamanın önemli bir parçasıdır. [22]
Adanma uygulamaları arasında selamlama, bağış, hac, ilahi söyleme
bulunmaktadır. Arık Ülke Budizminde Amitabha Buddha’ya adanma başlıca
uygulamadır. Niçiren Budizminde ise başta gelen uygulama Lotus Sutra’ya
adanmadır
Üç Hazineye Sığınma [değiştir]
Buda'nın ayakizi ile üzerinde Dharmachakra ve triratna işaretleri, M.S. 1. yy, Gandhāra.
Geleneksel olarak çoğu mezhepte Budizme girişte ilk adım Üç Hazine'ye (Sanskrit: त्रिरत्न Triratna or रत्नत्रय Ratna-traya, Pali: Tiratana) sığınmak olarak kabul edilir.[23] Kimi kaynaklarda küçük hatta henüz doğmamış çocuklar için bile sığınma merasimi yapılabileceğini belirtilir.[24] Tibet Budizminde kimi zaman bir dördüncü olarak lama'ya sığnılır. Bodhisattva yolunu seçen kişiler ise yemin ederler; bu tür adanmışlık Budizmde şefkatin en yüksek ifadesi sayılır.
Üç Hazine şunlardır:
- Buda (başka ifadeyle,Aydınlanmış Olan).
- Dharma: Buda'nın öğretileri.
- Sangha:
Kelime olarak grup, cemiyet anlamına gelir; ancak Budizmde belli bir
gruba işaret eder. Bu Budist dinadamları (bhikkhu ve bhikkhuniler)
olabileceği gibi, Aydınlanmanın ilk basamağına ulaşmış (Palice'de Sotapanna) kişiler de olabilir.
Kayıtlara göre Buda kendisini bir örnek olarak göstermiş, ancak takipçilerinden kendisine inanç (Sanskrit श्रद्धा śraddhā, Pāli saddhā)
beslemelerini talep etmemiştir. Ayrıca öğretilerinin olduğu gibi kabul
edilmemesini söylemiş ve öğrencilerini bunları kendi başlarına test
edip kabullenmeleri için cesaretlendirmiştir (bakınız Kalama Sutta).
Dharma da, aynı şekilde ızdıraba son vermek ve aydınlanmaya ulaşmak
için kılavuzluk ederek ihtiyacı olana sığınma sağlar. Saṅgha, yani
Budist manastır düzeninin ise, orijinal öğretileri muhafaza ederek ve
Buda'nın ortaya attığı esasların gerçekleştirilebileceğine dair canlı
örnekler sunarak sığınma sağladığı kabul edilir.
Budist Etik [değiştir]
Śīla (Sanskritçe) ya da sīla
(Pāli) genellikle diğer dillere "erdemli davranış", "ahlak", "etik"
veya "ilke" olarak çevrilir. Beden, zihin ya da konuşma yoluyla yerine
getirilen, bilinçli bir çabayı içeren bir eylemdir. Üç uygulamadan (Sila, Samadhi, ve Panya) biri, pāramitāların ikincisi olarak kabul edilir. Düşünce, söz ve eylemin ahlaki saflığı anlamına gelir.
Sila, Samadhi/Bhāvana olarak anılan zihin gelişiminin
temelidir. İlkeleri izlemek yalnızca içsel olarak uygulayıcının
zihinsel huzurunu desteklemekle kalmaz, aynı zamanda dışsal olarak
topluluğun da huzurunu sağlamaya yardımcı olur. Karma Yasasına göre,
ilkeleri izlemek bir takım faydalar getirir, huzur ve mutluluk verici
etkilere yol açacak nedenler oluşturur.
Sila ahlaki davranışın genel ilkeleri olarak kabul edilir. Bir çok seviyede sila mevcuttur, bunlardan "temel ahlaka" (Beş İlke), "çileci temel ahlaka" (Sekiz İlke), "öğrenci rahiplere" (On İlke) ve "rahiplere" (Vinaya ya da Patimokkha)
yönelik olanları vardır. Sıradan halk genelde tüm Budist okullarında
ortak olan Beş İlkeyi izler. Ancak isterlerse, temel çileci
uygulamaları barındıran Sekiz İlke’yi izleyebilirler.
Beş İlke, uygulayıcıların endişelerden uzak, mutlu bir yaşam sürüp
rahatlıkla meditasyon yapabilmelerini sağlamak üzere geliştirilmiş
eğitim kurallardır.
1. Can almaktan kaçınmak (duyarlı yaşam formlarına karşı şiddetsizlik)2. Verilmemiş olanı almaktan kaçınmak (hırsızlık yapmamak)3. Tensel (cinsel) suistimalden kaçınmak4. Yalandan kaçınmak (her zaman doğruyu söylemek)5. Farkındalık kaybına yol açan sarhoş edici maddelerden (özellikle alkol ve uyuşturucular) uzak durmak
İlkeler uyulması zorunlu emirler olarak değil, halkın istekleri
doğrultusunda kabul edip izleyeceği, uygulamayı kolaylaştıran eğitim
kuralları olarak tasarlanmıştır.[25]
Dolayısıyla başkalarını ahlaki olarak yargılamak için kullanılmazlar.
Budist düşüncede, başka hiçbir ileri Budist uygulama yapmadan, yalnızca
cömertlik
geliştirilmesi ve ahlaki davranışlar, bilincin öylesine
saflaştırılmasını sağlar ki, alt düzey cennetlerden birinde yeniden
doğmak bile mümkündür. Kişinin amacını sınırlayıp böyle bir cenneti
hedeflemesinde ise herhangi yakışık almayan veya Budizme aykırı bir yön
bulunmamaktadır.[26]
Sekiz ilkede, cinsel suistimal hakkındaki üçüncü ilke daha katı yapılmış, ve bekarlık ilkesi haline getirilmiştir. Diğer üç ilke ise şunlardır:
6. Yanlış saatlerde yemekten kaçınmak (yalnızca gündoğumundan öğlene kadar yemek)7. Dans etmekten, müzik çalmaktan, mücevher takmaktan, makyaj malzemesi kullanmaktan, gösteri ve eğlencelerden kaçınmak8. Yüksek veya lüks sandalye ve yatakları kullanmaktan kaçınmak.
Manastır yaşamı [değiştir]
Vinaya
rahip ve rahibeler için özel olarak geliştirilmiş ahlaki kurallardır.
Bu kurallar Theravada geleneğinin kabul ettiği, toplam 227 kuraldan
oluşan Patimokkha’yı da kapsar. Vinaya yazmalarının (vinayapitaka)
kapsamına giren kurallar okuldan okula küçük farklılıklar göstermekte,
Vinaya’ya bağlılık konusunda da farklı okullar farklı standartlar
uygulamaktadır. Öğrenci rahipler ise, manastır yaşamı için temel kurallar olan On İlke’yi izlerler.
Manastır yaşamını düzenleyen kurallar hakkında Buda sürekli olarak
dinleyicilerine önemli olanın ilkelerin özünü kaybetmemek olduğunu
belirtmiştir. Diğer taraftan, kurallar tatminkar bir yaşamı temin etmek
üzere tasarlanmış, ve daha yüksek hedeflere ulaşmak için mükemmel bir
sıçrama tahtası sağlamaktadırlar. Buda manastır yaşamını seçenlere,
“kendi başına bir ada” gibi yaşamalarını söylemiştir. Bu açıdan yaşamı
vinaya’nın belirlediği şekilde yaşamak, bir araştırmacının belirttiği
üzere: “sona yönelmiş bir araç olmaktan öte: daha çok kendi içinde bir
sondur.”[27]
Doğu Budizminde, Bodhisattvalar için Mahayana geleneğinin Brahmajala Sutra’sında
(aynı adlı Pali metin ile karıştırılmamalıdır) ortaya konan kendine has
bir Vinaya ve etik anlayış mevcuttur. Japonya’da bu kurallar tüm diğer
manastır kurallarının yerini almıştır, ve rahiplerin evlenmelerine izin
verir.
Meditasyon [değiştir]
Budist meditasyonu temelde iki tema ile ilgilenir: zihnin dönüşümü,
ve bu zihnin kendisinin ve diğer olguların keşfi için kullanılması.[28] Theravada Budizmine göre Buda iki tür meditasyon öğretmişti, samatha meditasyonu (Sanskritçe:śamatha) ve vipassanā meditasyonu (Sanskritçe:vipaśyanā). Çin Budizminde, bu meditasyonlar (Chih Kuan olarak tercüme edilmiştir) bilinmekle birlikte, Chan (Zen) meditasyonu daha popüler olagelmiştir. [29]
Yazar Peter Harvey’e göre, Budizm’in sağlıklı geliştiği dönemlerde,
sadece rahipler, rahibeler ve evli Lamalar değil, sıradan halktan
kendini adamış insanlar da meditasyon uygulamıştır.[30]
Budizm Ansiklopedisi adlı kaynağa göre, tam aksine modern zamanlara
kadar Budist tarih boyunca, sıradan halkın ciddi meditasyon uygulaması
olağan olarak görülen bir olgu değildi.[31]
Samādhi (Meditatif eğitim): samatha meditasyonu [değiştir]
Sekiz Aşamalı Asil Yol’un belirttiği şekliyle, samyaksamādhi "doğru konsantrasyondur". Samādhi geliştirmenin başlıca yolu meditasyondur. Samādhi’nin geliştirilmesiyle, kişinin zihni kirlerden arınmış, huzurlu, sakin ve berrak hale gelir.
Meditasyonu yapan bir kez güçlü ve etkin bir konsantrasyona (jhāna, Sanskritçe ध्यान dhyāna)
ulaştıktan sonra, zihni gerçekliğin nihai doğasına dalmaya ve içyüzünü
kavramaya (vipassanā) hazır hale gelir, ve sonunda tüm ızdıraplardan
kurtulması mümkün olur. Kavrayışı elde etmek için ihtiyaç duyulan
zihinsel konsantrasyona ulaşma yolunda, farkındalık gelişimi
vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Samatha
meditasyonu bir nesne ya da düşüncenin farkında olmakla başlar, kişinin
bedenine, zihnine ve tüm çevresine yayılarak, bir tür tam konsantrasyon
ve huzur (jhana) durumuna yol açar. Meditasyon tarzında, bağdaş
kurarak ya da diz çökerek oturmaktan, ilahi söylemeye, yürümeye kadar
pek çok farklı yöntem bulunur. En yaygın yöntem, kişinin nefesine
konsantre olmasıdır (anapanasati), çünkü bu yöntemle hem samathaya, hem de vipassanaya ulaşmak mümkündür.
Budist uygulamada, samatha meditationunun zihni sakinleştirebileceği, ancak zihnin nasıl rahatsız olmaya başladığını anlamamızı yalnızca vipassanā meditasyonunun sağlayabileceği söylenir. Böylelikle bilgi (jñāna; Pāli ñāṇa) ve erdeme (prajñā Pāli paññā) kavramak ve dolayısıyla nirvāṇaya (Pāli nibbāna) ulaşmak mümkün olacaktır. Kişi jhanadayken, tüm kirler geçici olarak bastırılır. Ancak erdem (prajñā veya vipassana) tüm kirlenmeleri ortadan kaldıracaktır. Jhanalar aynı zamanda Arahantların dinlenmek amacıyla geçtikleri durumlardır.
Prajñā (Erdem): vipassana meditasyonu [değiştir]
Prajñā (Sanskritçe) veya paññā (Pāli), bağımlı köken, Dört Yüce Gerçek ve varoluşun üç işareti kavramlarının kavranmasıyla ulaşılan erdem anlamına gelir. Prajñā acıları ortadan kaldırma ve bodhiyi ortaya çıkarma gücü olan erdemdir. Tüm şeylerin doğasındaki dukkha (tatminsizlik), anicca (geçicilik) ve anatta (bensizlik) gibi olguları açığa çıkararak, nirvanaya ulaşmada temel araç olduğu söylenir. Prajñā Mahayana geleneğinde pāramitāların altıncısı olarak sayılmıştır.
Öncelikle prajñā, vaazlar (Dharma konuşmaları) dinleyerek,
okuyarak, araştırarak, Budist metinleri ezberleyerek ve konuşmalara
katılarak kavramsal düzeyde elde edilir. Kavramsal anlayışa
ulaşıldıktan sonra günlük hayata uygulanmalıdır ki, böylelikle her
Budist Buda’nın öğretilerinin doğruluğunu pratik düzeyde deneyebilsin.
Burada dikkat edilmesi gereken, teoride kişinin derin meditasyonda
olsun, vaaz dinlerken, günlük hayatında çalışırken, ya da herhangi bir
eylem sırasında olsun, uygulamanın herhangi bir devresinde Nirvanaya
ulaşabileceğidir.