Biyolojide evrim, canlı türlerinin nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayarak ilk halinden farklı özellikler kazanması. Evrim, modern biyolojinin temel taşıdır.[1] Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve Dünya'daki
diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır
ve ayırdedilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş
genetik değişikliklerin bir sonucudur.[1]
Evrim, bir canlı popülasyonunun genetik kompozisyonunun zamanla değişmesi anlamına gelir. Genlerdeki mutasyonlar,
göçler veya çeşitli türler arasında yatay gen aktarımları sonucu türün
bireylerinde yeni veya değişmiş özelliklerin ortaya çıkması, evrim
sürecini yürüten temel etmendir. Evrim, bu yollarla oluşan değişimlerin
popülasyon genelinde daha sık veya daha nadir hale gelmesiyle işler.
Dünya'daki canlı türlerinden henüz sadece 2 milyondan biraz fazlası
tanımlanabilmiş ve sınıflanabilmiştir. Bazı tahminlere göre henüz
tanımlanmamış 10 ila 30 milyon canlı türü vardır. Bir milimetrenin
binde birinden kısa bakterilerden tutun, yerden yüksekliği 100 metreyi, ağırlığı binlerce tonu bulan sequoia servi
ağaçlarına kadar dünyadaki canlı türleri, cüsse, biçim ve yaşayış
biçimi açısından çok büyük farklılıklar gösterirler. Sıcak su
kaynaklarında kaynama sıcaklığına yakın derecelerde yaşayan bakteriler
olduğu gibi, Antarktika'daki buzullarda ya da tuz göllerinde -23°C'ye varan sıcaklıklarda yaşayan algler ve mantarlar vardır. Aynı şekilde karanlık okyanus tabanlarındaki hidrotermal çatlakların kenarlarında yaşayan devasa boru kurtçukları olduğu gibi, Everest Dağı'nın yamaçlarında, 6 bin metre yükseklikte yaşayan hezaren çiçekleri ve örümcekler vardır.[1]
Dünyadaki bu neredeyse sınırsız sayıdaki yaşam biçimi, evrimsel sürecin bir sonucudur. Tüm canlılar, ortak atalardan geldikleri için akrabadırlar. İnsan ve diğer tüm memeliler, yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış sivrifaremsi bir canlıdan evrimleşmişlerdir. Memeliler, kuşlar, sürüngenler, iki yaşamlılar ve balıkların ortak atası 600 myö yaşamış su solucanlarıdır. Tüm hayvanlar ve bitkiler, yaklaşık 3 milyar yıl önce yaşamış bakterimsi mikroorganizmalardan türemişlerdir.[1] Biyolojik evrim, canlı nesillerinin ortak atadan değişerek türeme (İng: descent with modification) sürecidir.[2] Yeni nesiller, eski nesillere göre farklılıklar taşırlar ve ortak atadan uzaklaştıkça çeşitlilik artar.
//
Tarihçe [değiştir]
Genomlara göre hayat ağacı
İnsanlık tarihi boyunca değişik kültürler, insanın, diğer canlıların
ve evreninin kökenini çeşitli şekillerde açıklamaya çalışmış bu çaba da
pek çok farklı yaratılış mitine yol açmıştır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'da canlıların ortaya çıkışı bir yaratıcının tüm evreni yoktan (Latince: ex nihilo) var etmesiyle açıklanır.
İlk Hristiyan din adamlarından Nenizili Gregor ve Augustine,
tüm canlıların tanrı tarafından yaratılmadığını, bir kısmının sonradan
tanrının yaratıklarından gelişerek oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu
iddianın motivi biyolojik değil dinidir. Bu din adamları, tüm canlı türlerinin, Tufan esnasında Nuh'un gemisine sığamayacağını, bu nedenle bir kısmının sonradan ortaya çıkmış olması gerektiğini düşünüyorlardı.[1]
Antik Yunan filozofları, kendi yaratılış mitlerini oluşturmuşlardır. Aleximander,
hayvanların şekil değiştirebildiklerini ileri sürmüştür. Empedocles,
hayvanların, önceki hayvanların organlarının birleşiminden
oluştuklarını ileri sürmüştür.[1]
Bir olgunun ortaya çıkışında bileşenlerin değişime uğramaları ile
ilgili süreç tanımının felsefi açıdan "evrim" kelimesi ile
belirginleşmesi çok eskiye dayanır. Darwin`in "Türlerin kökeni" adlı
eserinde yer alan "Yaşam ağacı", canlı evriminin anlatımında kullandığı
mitolojik bir simgedir ve pek çok inançta yer alır (ing. Tree of life [3], fr. Arbre de vie, alm. Lebensbaum, osm. Şeceri hayât, ibr. Etz hayim). Herhangi bir "sağlam ve doğru" biyolojik altyapısı olmasa da, Aristoteles'ten Konfüçyüs'e kadar birçok önemli isim evrim kavramı konusunda yazmıştır. Ayrıca, evrim konusunda İbn'i Haldun ve İbn-i Sina farklı teoriler sunmuşlardır.
19. yüzyılda Lamarck,
kazanılan karakterlerin kalıtımına dair bir hipotez öne sürmüş, fakat
yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir. Aynı
yüzyılda Charles Darwin, Galapagos Adaları'ndaki gözlemlerine dayanarak, evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır.
Charles Darwin [değiştir]
Ana madde: Charles Darwin
Evrimin mekanizmasınının anlaşılmasında ve açıklanmasında bugün geçerli olan bilimsel sentez, İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin tarafından 1859'da
ortaya atılmış olan evrim kuramı üstüne kuruludur. Darwin,
organizmaların evrim sonucu ortaya çıktığını ve organizmaların göz,
kanat, böbrek gibi belirli bir amaca hizmet eden organlara sahip
olmalarının yine evrimin bir sonucu olduğunu ileri sürdü. Bu iddiası
temelde doğru olmakla birlikte eksikti.[1]
Darwin, kuramını doğal seçilim adını verdiği sürece dayandırıyordu. Ona göre türdeşlerine
göre daha çok işe yarar özelliklere sahip olan canlılar (örneğin daha
keskin görüşe sahip olanlar ya da daha hızlı koşanlar) hayatta kalma
yarışında avantajlı duruma geçiyor, bu nedenle soyunu devam ettirme
şansını artırıyordu.
Darwin 1831-1836 yılları arasını, işi gereği, dünyanın farklı
bölgelerine seyahat ederek geçirmişdi. Bu yıllarda aklında bir tür
evrim kuramı şekillenmeye başladı. Farklı bölgelerde geçen 3 yıl
sonunda, evrim teorisine en çok katkıda bulunacak yer olan Galapagos Adaları'na vardı. Bu adalardaki doğal yaşamı ve canlıları, Güney Amerika'dakiler (anakara) ile kıyasladı ve o dönem için şaşırtıcı bazı bağlantıları keşfetti.
Darwin burada, "başarılı nesiller sonunda, yeni bir türün,
halihazırdaki bir türden yavaşça farklılaşarak oluştuğu" kanısına
vardı. Doğal seçilim adını verdiği bir işlem sonucunda bu değişimlerin ortaya çıktığına inanıyordu:
Darwin'in bu teorisi 3 ana temel üzerine oturmuştur:
"Türlerin Kökeni" eseri [değiştir]
Ana madde: Türlerin Kökeni
30 yıldan daha fazla bir süre, Darwin düşünceleri için delil topladı. 1858'e kadar fikirlerini yayımlamaktan kaçındı. Fakat 1858'de, Alfred Russel Wallace,
Darwin'e Darwin'in düşüncelerine çok benzer bir evrim teorisi fikrini
mektupla yollayınca, Darwin düşüncelerini kamuya sunmak istedi. Daha
sonra Darwin ve Wallace evrim teorisi ve doğal seçilim üzerine beraberce bir tez yazıp yayımladılar. Yine de, özellikle 1859'da yayımladığı ünlü kitabı "On The Origin of Species by Means of Natural Selection or the Preservation of Favoured Races in the Struggle for Life" (Yaşam Mücadelesinde Doğal Seçilim veya Avantajlı Irkların Muhafazası Yoluyla Türlerin Kökeni Üzerine)
sayesinde Darwin'in adı Wallace'dan çok daha fazla duyuldu. Darwin'in
bu kitabı daha sonra biyoloji tarihinin en etkili ve önemli
kitaplarından olmuştur.
1930'lar ve sonrasında, neredeyse bir asır önce Gregor Mendel tarafından ortaya konmuş olan kalıtım kuramı, moleküler biyoloji'nin kalıtımın moleküler temellerine dair sağladığı bilgi ve Darwin'in kuramının bütünleştirilmesiyle evrim kuramı modern halini aldı. Güncel bakış açısıyla evrim, bir gen havuzu içinde bir nesilden diğerine belli bir karakterin oluşmasında etkili olan allellerden birinin sıklığının değişmesi olarak tanımlanabilir. Doğal seçilim,
genetik özelliklerin üremeye katkısı, ve popülasyon yapısı bu değişime
etki eden faktörlerdir. Bu güncellenmiş evrim teorisinin adı "Sentetik evrim kuramı"´dır. Sentetik evrim kuramı´nın bügünkü bilimsel değeri hakkında kuramsal biyoloji uzmanı Theodosius Dobzhansky şöyle demiştir:
Evrimi oluşturan süreçler [değiştir]
Evrimi sürdüren iki temel süreç vardır; Doğal seçilim ve genetik sürüklenme. Bu süreçlerin ilki olan doğal seçilim,
bulunduğu ortama en iyi uyum sağlayan bireylerin hayatta kalmasını ve
kendi genlerini yavrularına aktarmasını, diğer bireylerin ise üreme
şansı bulamayıp genlerinin ortadan kalkması sonucunu doğurur. Doğal
seçilim ile hayatta kalmaya yardımcı olan yeni özellikler sağlayan
mutasyonlara sahip bireyler hayatta kalarak popülasyonda baskın hale
gelir, hayatta kalma şansını azaltan mutasyonlara sahip bireyle ise yok
olur. Bu sayede sonraki nesildeki bireyler, atalarından aldıkları
genler sayesinde ortama daha iyi uyum sağlar ve hayatta kalmakta daha
başarılı olurlar.[5][6] Çok sayıda nesil sonrasında, çok sayıda başarılı, küçük, rasgele değişikliğin birikmesi ile adaptasyonlar belirgin hale gelir, bu sayede türler çevrelerine olası en iyi uyumu sağlamış olurlar.[7]
İkinci temel süreç ise genetik sürüklenmedir.
Genetik sürüklenme, popülasyonda genlerin görülme sıklığında rasgele
değişimlere yol açar. Bir nesilde görülen rasgele bir genetik
sürüklenme, daha sonraki nesillerde birikim sağlayarak organizmada
belirgin değişimlere yol açar.
Doğal seçilim [değiştir]
Ana madde: Doğal Seçilim
Koyu renkle sembolize edilen bireylerin doğal seçilimi
Evrime göre canlılığın devamı ve çeşitliliği doğal seçilimle sağlanır. Doğal seçilimin üç temel bileşeni bulunur: Genetik karakterlerin devamını sağlayan kalıtım, farklı karakterlerin popülasyondaki zenginliğini sağlayan çeşitlilik, ve bu çeşitli karakterlerden doğadaki koşullara en uygun olanının hayatta kalmasını sağlayan seçilim.
Bu temellere göre Darwin, her popülasyonda birçok bireyin hayatta kalamadığı, kurtulamadığı veya üreyemediğini belirtmiştir. Varolma mücadelesinde
sınırlı birçok kaynak için ve mevcut riskler (yırtıcı hayvanlar vb.)
yüzünden popülasyonun her bireyi bir diğeriyle yarışmaktadır. Bu
varolma mücadelesinde, ortama en iyi adapte olabilmiş bireyler seçici
bir avantaja sahip olmakta, daha çok yaşamakta ve daha çok
üreyebilmektedir.
Genetik sürüklenme [değiştir]
Ana madde: Genetik sürüklenme
Genetik sürüklenme ya da "Sewall Wright etkisi", küçük bir grup
canlının genetik havuzunda tamamen şans eseri oluşmuş değişikliklerdir.[8] Genetik sürüklenme bir popülasyondaki genetik bir karakteristiğin yok olmasına ya da güçlü olanın hayatta kalmasından ve alellerin değerinden "bağımsız olarak" yaygın hale gelmesine neden olur.[8] Popülasyonda üremeyi gerçekleştiren canlıların sayısı arttıkça, genetik sürüklenmenin etkisi azalır. Bu durum yazı-tura örneğine benzer. Art arda iki kere tura gelmesi doğal karşılanırken 20 kere tura gelmesi tuhaftır. Yazı-tura işlemi tekrarlandıkça, turaların oranı 0.5'e yaklaşır.[1]
Genetik sürüklenmenin etkisi en çok, bir canlı türünün kaderi birkaç bireye bağlı olduğunda ortaya çıkar. Bu duruma kurucu prensibi[9] denir. Göl, ada gibi izole olmuş ortamlara rüzgar
veya başka canlıların vücudu gibi herhangi bir vasıtayla ulaşan
tohumlar ve hayvan türleri, genellikle ulaştıkları yeni ortamda koloniler oluştururlar. Bu birkaç kurucu bireydeki alellerin görülme sıklığı, genellikle geride bıraktıkları popülasyondaki lokusların çoğundan farklıdır. Bu farklılıklar, yeni ortamda türeyen popülasyon üzerinde uzun süreli evrimsel etkiler yaratırlar. Hawaii Adaları gibi takımadalarda görülen tür çeşitliliğinin, birbirine temas eden anakaralardan fazla olmasının nedeni, kurucu prensibidir.[1]
diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır
ve ayırdedilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş
genetik değişikliklerin bir sonucudur.[1]
Evrim, bir canlı popülasyonunun genetik kompozisyonunun zamanla değişmesi anlamına gelir. Genlerdeki mutasyonlar,
göçler veya çeşitli türler arasında yatay gen aktarımları sonucu türün
bireylerinde yeni veya değişmiş özelliklerin ortaya çıkması, evrim
sürecini yürüten temel etmendir. Evrim, bu yollarla oluşan değişimlerin
popülasyon genelinde daha sık veya daha nadir hale gelmesiyle işler.
Dünya'daki canlı türlerinden henüz sadece 2 milyondan biraz fazlası
tanımlanabilmiş ve sınıflanabilmiştir. Bazı tahminlere göre henüz
tanımlanmamış 10 ila 30 milyon canlı türü vardır. Bir milimetrenin
binde birinden kısa bakterilerden tutun, yerden yüksekliği 100 metreyi, ağırlığı binlerce tonu bulan sequoia servi
ağaçlarına kadar dünyadaki canlı türleri, cüsse, biçim ve yaşayış
biçimi açısından çok büyük farklılıklar gösterirler. Sıcak su
kaynaklarında kaynama sıcaklığına yakın derecelerde yaşayan bakteriler
olduğu gibi, Antarktika'daki buzullarda ya da tuz göllerinde -23°C'ye varan sıcaklıklarda yaşayan algler ve mantarlar vardır. Aynı şekilde karanlık okyanus tabanlarındaki hidrotermal çatlakların kenarlarında yaşayan devasa boru kurtçukları olduğu gibi, Everest Dağı'nın yamaçlarında, 6 bin metre yükseklikte yaşayan hezaren çiçekleri ve örümcekler vardır.[1]
Dünyadaki bu neredeyse sınırsız sayıdaki yaşam biçimi, evrimsel sürecin bir sonucudur. Tüm canlılar, ortak atalardan geldikleri için akrabadırlar. İnsan ve diğer tüm memeliler, yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış sivrifaremsi bir canlıdan evrimleşmişlerdir. Memeliler, kuşlar, sürüngenler, iki yaşamlılar ve balıkların ortak atası 600 myö yaşamış su solucanlarıdır. Tüm hayvanlar ve bitkiler, yaklaşık 3 milyar yıl önce yaşamış bakterimsi mikroorganizmalardan türemişlerdir.[1] Biyolojik evrim, canlı nesillerinin ortak atadan değişerek türeme (İng: descent with modification) sürecidir.[2] Yeni nesiller, eski nesillere göre farklılıklar taşırlar ve ortak atadan uzaklaştıkça çeşitlilik artar.
//
Tarihçe [değiştir]
Genomlara göre hayat ağacı
İnsanlık tarihi boyunca değişik kültürler, insanın, diğer canlıların
ve evreninin kökenini çeşitli şekillerde açıklamaya çalışmış bu çaba da
pek çok farklı yaratılış mitine yol açmıştır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'da canlıların ortaya çıkışı bir yaratıcının tüm evreni yoktan (Latince: ex nihilo) var etmesiyle açıklanır.
İlk Hristiyan din adamlarından Nenizili Gregor ve Augustine,
tüm canlıların tanrı tarafından yaratılmadığını, bir kısmının sonradan
tanrının yaratıklarından gelişerek oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu
iddianın motivi biyolojik değil dinidir. Bu din adamları, tüm canlı türlerinin, Tufan esnasında Nuh'un gemisine sığamayacağını, bu nedenle bir kısmının sonradan ortaya çıkmış olması gerektiğini düşünüyorlardı.[1]
Antik Yunan filozofları, kendi yaratılış mitlerini oluşturmuşlardır. Aleximander,
hayvanların şekil değiştirebildiklerini ileri sürmüştür. Empedocles,
hayvanların, önceki hayvanların organlarının birleşiminden
oluştuklarını ileri sürmüştür.[1]
Bir olgunun ortaya çıkışında bileşenlerin değişime uğramaları ile
ilgili süreç tanımının felsefi açıdan "evrim" kelimesi ile
belirginleşmesi çok eskiye dayanır. Darwin`in "Türlerin kökeni" adlı
eserinde yer alan "Yaşam ağacı", canlı evriminin anlatımında kullandığı
mitolojik bir simgedir ve pek çok inançta yer alır (ing. Tree of life [3], fr. Arbre de vie, alm. Lebensbaum, osm. Şeceri hayât, ibr. Etz hayim). Herhangi bir "sağlam ve doğru" biyolojik altyapısı olmasa da, Aristoteles'ten Konfüçyüs'e kadar birçok önemli isim evrim kavramı konusunda yazmıştır. Ayrıca, evrim konusunda İbn'i Haldun ve İbn-i Sina farklı teoriler sunmuşlardır.
19. yüzyılda Lamarck,
kazanılan karakterlerin kalıtımına dair bir hipotez öne sürmüş, fakat
yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir. Aynı
yüzyılda Charles Darwin, Galapagos Adaları'ndaki gözlemlerine dayanarak, evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır.
Charles Darwin [değiştir]
Ana madde: Charles Darwin
Evrimin mekanizmasınının anlaşılmasında ve açıklanmasında bugün geçerli olan bilimsel sentez, İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin tarafından 1859'da
ortaya atılmış olan evrim kuramı üstüne kuruludur. Darwin,
organizmaların evrim sonucu ortaya çıktığını ve organizmaların göz,
kanat, böbrek gibi belirli bir amaca hizmet eden organlara sahip
olmalarının yine evrimin bir sonucu olduğunu ileri sürdü. Bu iddiası
temelde doğru olmakla birlikte eksikti.[1]
Darwin, kuramını doğal seçilim adını verdiği sürece dayandırıyordu. Ona göre türdeşlerine
göre daha çok işe yarar özelliklere sahip olan canlılar (örneğin daha
keskin görüşe sahip olanlar ya da daha hızlı koşanlar) hayatta kalma
yarışında avantajlı duruma geçiyor, bu nedenle soyunu devam ettirme
şansını artırıyordu.
Darwin 1831-1836 yılları arasını, işi gereği, dünyanın farklı
bölgelerine seyahat ederek geçirmişdi. Bu yıllarda aklında bir tür
evrim kuramı şekillenmeye başladı. Farklı bölgelerde geçen 3 yıl
sonunda, evrim teorisine en çok katkıda bulunacak yer olan Galapagos Adaları'na vardı. Bu adalardaki doğal yaşamı ve canlıları, Güney Amerika'dakiler (anakara) ile kıyasladı ve o dönem için şaşırtıcı bazı bağlantıları keşfetti.
Darwin burada, "başarılı nesiller sonunda, yeni bir türün,
halihazırdaki bir türden yavaşça farklılaşarak oluştuğu" kanısına
vardı. Doğal seçilim adını verdiği bir işlem sonucunda bu değişimlerin ortaya çıktığına inanıyordu:
Darwin'in bu teorisi 3 ana temel üzerine oturmuştur:
- Bir canlı popülasyonunda çeşitli karakteristikler mevcuttur ve bu
değişken karakteristikler popülasyondaki bireyler tarafından yeni
doğanlara aktarılır.
- Canlılar ölenlerin yerine geçecek sayıdan daha fazla yavrularlar.
- Ortalamada popülasyon rakamları genelde sabit kalır, hiçbir popülasyon sonsuza kadar büyüme göstermez.
"Türlerin Kökeni" eseri [değiştir]
Ana madde: Türlerin Kökeni
30 yıldan daha fazla bir süre, Darwin düşünceleri için delil topladı. 1858'e kadar fikirlerini yayımlamaktan kaçındı. Fakat 1858'de, Alfred Russel Wallace,
Darwin'e Darwin'in düşüncelerine çok benzer bir evrim teorisi fikrini
mektupla yollayınca, Darwin düşüncelerini kamuya sunmak istedi. Daha
sonra Darwin ve Wallace evrim teorisi ve doğal seçilim üzerine beraberce bir tez yazıp yayımladılar. Yine de, özellikle 1859'da yayımladığı ünlü kitabı "On The Origin of Species by Means of Natural Selection or the Preservation of Favoured Races in the Struggle for Life" (Yaşam Mücadelesinde Doğal Seçilim veya Avantajlı Irkların Muhafazası Yoluyla Türlerin Kökeni Üzerine)
sayesinde Darwin'in adı Wallace'dan çok daha fazla duyuldu. Darwin'in
bu kitabı daha sonra biyoloji tarihinin en etkili ve önemli
kitaplarından olmuştur.
1930'lar ve sonrasında, neredeyse bir asır önce Gregor Mendel tarafından ortaya konmuş olan kalıtım kuramı, moleküler biyoloji'nin kalıtımın moleküler temellerine dair sağladığı bilgi ve Darwin'in kuramının bütünleştirilmesiyle evrim kuramı modern halini aldı. Güncel bakış açısıyla evrim, bir gen havuzu içinde bir nesilden diğerine belli bir karakterin oluşmasında etkili olan allellerden birinin sıklığının değişmesi olarak tanımlanabilir. Doğal seçilim,
genetik özelliklerin üremeye katkısı, ve popülasyon yapısı bu değişime
etki eden faktörlerdir. Bu güncellenmiş evrim teorisinin adı "Sentetik evrim kuramı"´dır. Sentetik evrim kuramı´nın bügünkü bilimsel değeri hakkında kuramsal biyoloji uzmanı Theodosius Dobzhansky şöyle demiştir:
“ | "Evrimin ışığıyla aydınlatılmadıkça, biyolojide hiçbir şey bir anlam ifade etmez!" [4] | ” |
Evrimi sürdüren iki temel süreç vardır; Doğal seçilim ve genetik sürüklenme. Bu süreçlerin ilki olan doğal seçilim,
bulunduğu ortama en iyi uyum sağlayan bireylerin hayatta kalmasını ve
kendi genlerini yavrularına aktarmasını, diğer bireylerin ise üreme
şansı bulamayıp genlerinin ortadan kalkması sonucunu doğurur. Doğal
seçilim ile hayatta kalmaya yardımcı olan yeni özellikler sağlayan
mutasyonlara sahip bireyler hayatta kalarak popülasyonda baskın hale
gelir, hayatta kalma şansını azaltan mutasyonlara sahip bireyle ise yok
olur. Bu sayede sonraki nesildeki bireyler, atalarından aldıkları
genler sayesinde ortama daha iyi uyum sağlar ve hayatta kalmakta daha
başarılı olurlar.[5][6] Çok sayıda nesil sonrasında, çok sayıda başarılı, küçük, rasgele değişikliğin birikmesi ile adaptasyonlar belirgin hale gelir, bu sayede türler çevrelerine olası en iyi uyumu sağlamış olurlar.[7]
İkinci temel süreç ise genetik sürüklenmedir.
Genetik sürüklenme, popülasyonda genlerin görülme sıklığında rasgele
değişimlere yol açar. Bir nesilde görülen rasgele bir genetik
sürüklenme, daha sonraki nesillerde birikim sağlayarak organizmada
belirgin değişimlere yol açar.
Doğal seçilim [değiştir]
Ana madde: Doğal Seçilim
Koyu renkle sembolize edilen bireylerin doğal seçilimi
Evrime göre canlılığın devamı ve çeşitliliği doğal seçilimle sağlanır. Doğal seçilimin üç temel bileşeni bulunur: Genetik karakterlerin devamını sağlayan kalıtım, farklı karakterlerin popülasyondaki zenginliğini sağlayan çeşitlilik, ve bu çeşitli karakterlerden doğadaki koşullara en uygun olanının hayatta kalmasını sağlayan seçilim.
Bu temellere göre Darwin, her popülasyonda birçok bireyin hayatta kalamadığı, kurtulamadığı veya üreyemediğini belirtmiştir. Varolma mücadelesinde
sınırlı birçok kaynak için ve mevcut riskler (yırtıcı hayvanlar vb.)
yüzünden popülasyonun her bireyi bir diğeriyle yarışmaktadır. Bu
varolma mücadelesinde, ortama en iyi adapte olabilmiş bireyler seçici
bir avantaja sahip olmakta, daha çok yaşamakta ve daha çok
üreyebilmektedir.
Genetik sürüklenme [değiştir]
Ana madde: Genetik sürüklenme
Genetik sürüklenme ya da "Sewall Wright etkisi", küçük bir grup
canlının genetik havuzunda tamamen şans eseri oluşmuş değişikliklerdir.[8] Genetik sürüklenme bir popülasyondaki genetik bir karakteristiğin yok olmasına ya da güçlü olanın hayatta kalmasından ve alellerin değerinden "bağımsız olarak" yaygın hale gelmesine neden olur.[8] Popülasyonda üremeyi gerçekleştiren canlıların sayısı arttıkça, genetik sürüklenmenin etkisi azalır. Bu durum yazı-tura örneğine benzer. Art arda iki kere tura gelmesi doğal karşılanırken 20 kere tura gelmesi tuhaftır. Yazı-tura işlemi tekrarlandıkça, turaların oranı 0.5'e yaklaşır.[1]
Genetik sürüklenmenin etkisi en çok, bir canlı türünün kaderi birkaç bireye bağlı olduğunda ortaya çıkar. Bu duruma kurucu prensibi[9] denir. Göl, ada gibi izole olmuş ortamlara rüzgar
veya başka canlıların vücudu gibi herhangi bir vasıtayla ulaşan
tohumlar ve hayvan türleri, genellikle ulaştıkları yeni ortamda koloniler oluştururlar. Bu birkaç kurucu bireydeki alellerin görülme sıklığı, genellikle geride bıraktıkları popülasyondaki lokusların çoğundan farklıdır. Bu farklılıklar, yeni ortamda türeyen popülasyon üzerinde uzun süreli evrimsel etkiler yaratırlar. Hawaii Adaları gibi takımadalarda görülen tür çeşitliliğinin, birbirine temas eden anakaralardan fazla olmasının nedeni, kurucu prensibidir.[1]