D. Modernizm – Postmodernizm[102]
Kelime
olarak modern, “günümüze, çağa ait olan” demektir ve “eski ve geleneksel olana
karşılığı, “çağdaşlığı ve yeniliği” ifade eder. Tarihçiler, filozoflar,
edebiyat tenkitçileri, mimari teorisyenleri ve müzik bilimciler modern derken
XX. Asrın ilk dönemlerinden günümüze kadar ki safhayı kastederler[103].
Batı
kaynaklı modernlik düşüncesinin tarihi çıkış köklerinden biri de dinin
eleştirilmesidir. Hatta XIX. yüzyılda Batı’daki bilimsel ve felsefi
yaklaşımlara göre, dinler sadece sosyo-kültürel ve teknolojik gelişmeleri
engelleyici değil aynı zamanda insanlık için tehlikeli olarak da
nitelendirilmişlerdir[104].
Modernizmin
din olgusuna ve dinî geleneklere yönelik olumsuz bakışı, Dinler Tarihi metodolojisini
etkileyebilecek güçtedir. Söz gelişi Modernizmin tarihi köklerinden birinin
dinin ve özellikle tüm kurumlarıyla geleneğin eleştirilmesine dayanması, dini
ve kurumlarını ilerlemeye mani görmesi, onu kendi yörüngesinde işleyişinin en
büyük engel sayması, dinin ferdî düşünce özgürlüğünü ve tartışma hakkını
engellediğini, totaliter ve teokratik bir zihniyeti kamçıladığını ve tek tip
insan ve tek tip toplum modeli oluşturduğunu ileri sürmesi onun dine karşı
önemli olumsuz bakış açılarıdır. Bunun yanında modernizmin hayatın daima
rasyonel unsurlarını ön plana çıkarmak isteyişi ve metafizik alanı dışlayarak
fizik aleme vurgu yapmak istemesi, tüm dinleri bazen pozitivist bir yaklaşım
altında bazen ortak bir din altında toplamak istemesi, dinin temellerini sarsacak
kadar önemli değiştirici unsurlardır. Dahası modernizm, dinin kurumlarına
alternatif olmak üzere, ondan daha anlamlı ve karizmatik bir yapı kuracağını
vaat etmesi, dünya ile din alanlarının ayrı oluşunu vurgulayarak dini dünya
hayatında doldurduğu alanlardan çekilmeye zorlaması ve onun yerine akıl, bilim
ve teknik gibi çağa ait yenilikler ikame etmek istemesi ona alternatif
olmaya çalışacağını göstermektedir[105].
Çağdaş
din bilimcisine göre “modern kişi” ise, genelde seküler, rasyonalist, insancıl,
pasifize olmuş, alabildiğine açık fikirli ve özgürlüğüne düşkün kimsedir.
Sonuçta modernistler, cemiyetin yapısı içindeki değişimleri bilinçteki
değişimle birleştirerek aynı anda dinî inançlar ve pratikler üzerine uygulamayı
ve onu modernleştirmeyi amaçlarlar. Bu durum çağdaş Dinler Tarihçi’nin gözünden
asla kaçmamalıdır[106].
Bütün bunları yaparken modernizm, ferdi etkileyen ve toplumun katmanlarına
yayılmış olan geniş yelpaze içindeki kültürel tezahürleri, söz gelişi, mimari,
sanat, literatür ve din konusundaki olağanüstülükleri içine sindirmiş ve
onlarla yoğrulmuş olmayı arzu eder. Bizi ilgilendiren yönü, toplumun din
anlayışına yönelik normatif kurallarla hareket etmeyen din bilimlerindeki
etkisidir. Modern olmak ile din biliminin buluştuğu nokta burasıdır. Pek çok
bilim adamı için dinî anlamda modernizm, özellikle XVII-XVIII. Asırlarda
Avrupa’da ortaya çıkan din alanındaki gelişmelerin önemini vurgulamak ve bu
çalışmaları teolojiden ayırmak üzere kullanılmış bir terimdir. “Modern Din
Bilimi” terimi bunu ifade eder. Sonuçta modernizmin getirdiği akademik din
çalışmaları, çağımızda dini etkileyen modernite ile ilgili en önemli somut
gelişmelerin birer göstergesidir. Çağdaş din bilimci J. F. Wilson, din ile
akademik uğraşan bir insanın, kendi metodolojisini tam olarak kurmak için
öncelikle moderniteyi, içinde bulunduğu ve anlamaya çalıştığı yeni bir faktör
olarak kabul etmesi gerektiğini savunur. Ona göre, din bilimcisinin
görevi, öncelikle modern olanı anlamaya çalışmaktır; yoksa onu kucaklamak veya
onu itmek gibi bir gayesi olamaz; zira bu iki uç, dine meydan okuyan bir
tehdide boyun eğmek veya toplumun içinde yaşadığı ortamı iyi görememek gibi bir
ikilem içine Dinler Tarihçisini çekecektir[107].
Çağdaş
Dinler Tarihçi Catherine Bell, daha ileri giderek, din bilimcisinin henüz çok
berrak bir modernizm anlayışına sahip olamadığını ve bu konunun kesinlikle
açığa çıkarılması gerektiğini savunur. Ona göre bazı modernistler din bilimini,
kültürün yerini tam olarak belirlemekten kaçınan bir düşünce sistemi üzerine
inşa etmek isteyebilirler. Bu durumda onlar için din, “kültürün içine tamamen
batmış” bir düşünce sistemi olabilir. Buna dayanarak Bell, modern zaman içinde
din biliminin konumu konusunda oldukça kötümserdir; ona göre modern din bilimi,
hem rasyonel hem de ilerlemeci bilimsel düşünce sürecinde naiv bir işlev
görmeye mahkum edilmektedir. Bu yüzden din bilimcisi modern bilimsel gücün
yaklaşımlarına güven duymaya esir edilmiş olarak, haklılığı tam olarak ortaya
çıkarılmamış bir şey hakkında objektif bir bilgiye ulaşmaya adeta
zorlanmaktadır. Hatta bu düşünce sisteminde din üzerindeki rasyonel olmayan
tesirler, dinî fenomenleri inceleyen söz konusu bilim için teolojik çatılar
oluşturmak yerine onun altını oymak için varmış gibi gösterilmektedir. Çoğu
zaman modernistler bazen bile bile din ile din bilimi arasındaki zıtlıkları,
çatışma ve ihtilaf noktalarını körüklemektedirler. Bu durumda -din bilimi
dahil- pek çok modern disiplinin altında siyasi amaçlı bilgi arayışı
bulunabilmektedir. Bell, gene de dinin tarafsız olarak inceleneceği modern bir
din biliminin kendi varlığının hayatiyetini ancak moderniteyi kabullenmekle ve
onunla uyumlu çalışmakla koruyabileceğini iddia eder ve Din Bilimi’nde modern
yaklaşımların iman merkezli veya tarafsız oluş gibi ikiye bölünmenin artık tükenmek
üzere olduğunu ileri sürer. Zira ona göre modern dönemde din bilimi her türlü
hegemonyacı unsurlardan arınmış olacaktır[108].
Amerikan
Dinler Tarihçi Martin E. Marty ise eklektik bir tavırla Dinler Tarihi’nde
modern olan şeyi, akademik olarak üniversitelerde bu disiplinin öğretilmesi
olarak görür. Ona göre modernlik, dini doğrudan öğretmek onu eğitmek yerine,
modern zaman içinde din hakkında normatif olmayan ve gerçek bir şeyler
öğretmektir. Ona göre modern Dinler Tarihi’nde öne çıkan şey, aslında onun ilmi
karakteri değil, aksine çağa uygun olarak, karma bir bilinç ve çok sesliliği
sağlamasıdır[109].
Benzer
yaklaşımda olanlar için modernizm ile modern zamanlar aynı şeyi ifade edebilir.
Bunlar için modern zamanın getirdiği yeniliklerle metodolojik açıdan daha sağlıklı
bir teori kurmak isteyen Dinler Tarihi, daha ferdileşmek daha bağımsız olduğunu
ve sonuçta daha fazla otonomiye sahip olduğunu ve normatif teolojilerden daha
kesin çizgilerle ayrıştığını hissedebilir veya bunu arzu edebilir, buna
karşılık modern olan yaklaşımlar da bu duruma olumlu yönde katkı sağlayabilir.
Bu yaklaşımdakiler için modernitenin en önemli metodolojik katkısı belki budur.
Bu yüzden Dinler Tarihi, modernitenin getirdiği rasyonellik ve objektiflik,
yeniliğe açıklık, ilerlemeci ve gelişmeci olmak gibi olumlu katkılardan azami
ölçüde faydalanmalı ve din/ dinler hakkındaki bilgilerini daha hızlı ve doğru
olarak geliştirip güncelleyebilmelidir. Ancak bunu yaparken modernitenin meydan
okuyacağı “dindeki anlamlara”, bilhassa da hayatın anlamı gibi önemli
meselelere ve ana fenomenlerine yönelik olarak koruyucu metotlar geliştirmeli
ve bu çalışmaları sırasında elde ettiği modern bilgilerin, dinin ana
mesajlarına uyumlu oluşuna dikkat edilmelidir. Unutulmamalıdır ki günümüzde
dinler, çoğunlukla “gelenek” olarak kabul görmekte ve kendilerine özgün kutsal
tarihleriyle daima geçmişe ait önemli unsurları bulunmaktadır.
Bu
gibi karşıtlıklara ve uyumlara rağmen büyük bir ihtimalle akademik bir disiplin
olarak Dinler Tarihi ile seküler modernist anlayışlar arasındaki tartışmalar
sürüp gidecektir. Ancak bu tartışmalar Dinler Tarihi’ni modern öncesi zamanlara
geri götürmek için değil, aksine bilimsel çalışmaların gelişmesi için
kullanılmalıdır. Zira bu disiplin, geleneklere tarihsel yaklaşan ender
disiplinlerden biridir ve taşıdığı metotlar ve amaçladığı hedefler, çoğunlukla
modernizmin hoşlanmadığı temel kavramlardan oluşur[110].
Postmodernizme
gelince; bu kavram, mekan olarak Kuzey Amerika’da ortaya
çıktığına inanılan ve geniş çaplı bir kültür gelişimi anlamında genel olarak
Aydınlanmanın evrensel rasyonel prensiplerinin düşüşünü anlatmaya çalışan bir
yaklaşımı ifade eder. Postmodernizm, geleneksel oluş ile modernizm arasındaki
mücadele devam ederken özellikle modernizme karşı yeni bir marjinal hareket
olarak ortaya çıkmıştır. Bazen modernizmin son safhası olduğu ileri sürülen
postmodernlik, öncelikli rakibi olarak gördüğü modernizmin, artık yenilenmeye
ihtiyacının olduğunu savunurken, geleneği ise kendi postmodernist düşüncenin
yavaş yavaş kırılmaya başlayan içeriği olarak görmektedir. Ana gayesi
modernizmin hakimiyetini kırmak olan bu akım, modernliğin, bilimin, bilim
adamının, rasyonelliğin mutlak otoritesine karşı çıkmakta ve modernizmin
bittiğini, tüm modern kurumları sorgulayarak açıkça ilan etmektedir. Ancak bunu
yaparken de tüm modern kurumları kendisi için bir hazırlık araçları olarak
görmekte, onları kapsamakta ve yeni belirleyeceği stratejiler için onları birer
imkan olarak kullanmaktadır. Dahası postmodern yaklaşım, tüm evrensel
söylemlerin terkedilmesini, somut araçların yerini soyut imajlara bırakmasını,
tek düze fikirler yerine çok karmaşık ve çok yönlü ve çoğulcu fikirlerin hakim
olmasını ister, hatta farklı kültürel unsurların alabildiğine bir arada
bulunmasını savunur[111].
Bazen
yüksek modernizm olarak da görülen postmodern düşüncenin en önemli
açmazı, bilimi baskın bir ideoloji olarak görmesi ve evrenselliği çağrıştıracak
olan tüm teorileri ve tanımları reddetmesidir. Söz gelişi din evrensel bir
olgudur cümlesinin postmodern bir anlamı yoktur. Ona göre global ve
evrensellik iddiaları, tamamen modern düşüncenin eseridir. Onun yerine her
milletin hatta etnik veya daha alt yerel grupların kendi fikirlerini ifade etme
hakkı savunulmalıdır. Farklı kültürler ve dinî inançlar ile azınlıklar aynı
toplumda kavgasız, tartışmasız, özgürce ve barışçıl bir ortamda yaşamalıdırlar.
Aslında postmodernizm, sunduğu görüşlerinin tamamlanmamış olan modernlik
projesinin son hali olduğunu savunur.
Böyle
bir ortam içinde modern din biliminin hem teoloji ile hem de din olgusuyla
güçlükle yürüyen ilişkileri çağdaş metodolojinin konusudur. Aynı şekilde
modern-postmodern çatışmaları içinde dinlere yönelik akademik çalışmalar yapma
işi yaklaşık 20 senedir tartışılmaktadır. Bu tartışmalardan geriye önemli ve
izah edilmesi zor bir sorun kalmaktadır ki bu da geleneksel ve teolojik din
kavramları ile postmodernizmin savunduğu din hakkındaki kavramların uzlaşma
problemi. Bu birliktelik, bazen birleşip din bilimi için ortak bir düşman
olabilirler. Ancak Dinler Tarihçi’nin gözüyle, geleneksel, modern ve postmodern
din anlayışları genel olarak çağın bulunduğu ortam içinde birbirleriyle süratli
bir şekilde ilişki içinde ve etkileşim içinde bulunmakta ve bu durum Dinler
Tarihçisini zor durumda bırakabilmektedirler. Ancak geleneksel teoloji (bilhassa
protestan teoloji) ile postmodern epistemoloji arasında tarihsel akrabalıklar
bulunmaktadır ve Dinler Tarihçi bunun farkında olmalıdır[112].
Postmodernizmin
bir diğer büyük açmazı da bu hareket içinde birden fazla yaklaşımnın
bulunmasıdır. Bir başka değişle bir tek postmodern görüş yoktur pek çok
postmodern görüş mevcuttur. Bir yaklaşım, bir önceki dönemi kendi döneminden
iyice ayırt etmeyi isterken bazen bu akımda görüldüğü gibi dallanabilmektedir.
Postmodernizm bunu yaparken tıpkı Rönesans döneminin akımlarının kendinden
önceki dönemleri tümden “karanlık devirler” olarak görmesi veya Aydınlanma
dönemi insanlarının eski dönemleri “cehalet ve hurafe çağları sayması” gibi pek
çok yönden, kendi döneminden bir önceki dönemi ayırt etmek isteyecektir. Nitekim
buna bağlı olarak bir çağdan öteki çağa ilerleme, postmodernizme göre lineer
bir çizgidedir ve bazen teleolojik ve eskatolojik terimlerle bu çizgi ifade
edilebilir. Hatta pek çok postmodernist, kendini “yeniçağcı” olarak
nitelemekten gurur duymakta, çok azı, bu gibi öznel kavramları postmodern
şartlara uygun görmemektedir. Ancak çoğunlukla onlar, kronolojik ve lineer bir
ilerlemeyi ortak olarak savunmakta, post-endüstriyel, post-kapitaliz veya
post-yapısal gibi eklerle (tıpkı yahudi-hıristiyan geleneğindeki “Sürgün
Sonrası Dönem” terimi gibi) kendilerini daima en sona aitmiş gibi görmek
isterler[113]
Postmodern
yaklaşımlar, lengüistik ve hermönetik açıdan Dinler Tarihi’ne olumlu ve olumsuz
yönde büyük etki edebilmektedirler. Bilhassa 1970’lerden beri devam eden aşırı
kaygan postmodern hermönetik yaklaşımlar, fenomenoji başta olmak üzere hem
beşeri hem de sosyal bilimlere büyük etkiler yapmıştır. Söz gelişi Hayden
White’in çalışması[114]
gibi bilginin anlatım metotlarına ve anlatımsal boyutuna ilgiyi artıran
postmodernist eserler, aynı zamanda beşerî bilimlerde yorumlama ve anlama
yaklaşımları üzerinde derin etkiler yapmışlardır. Yine Marshall Sahlin’in
diyakronik kültür anlatımlarını konu edindiği antropolojiye dair çalışmaları[115]
gibi romancı üslupla yazılmış, tarih konusunda canlı ve etkili eserler,
postmodernizmin derin izlerini taşırlar. Ancak yine de bu çalışmaların çağdaş
Dinler Tarihi için nasıl etki ettiği fazla berrak değildir. Sadece şu
söylenebilir, bilhassa Batılı Dinler Tarihçilerin bu eserlere doğrudan ulaşması
çok daha kolay gözükmektedir[116].
Nitekim
Dinler Tarihçileri postmodernizm konusunda ciddi eleştiriler de kaleme
almışlardır. Bunların en güzel örneği Amerikalı Dinler Tarihçi Huston Smith’in
postmodernizme karşı cevap niteliğindeki makalesidir. O burada özetle
postmodernizmin ontolojik aşkınlığı (söz gelişi kutsallığı) tam anlayamadığını
söylemektedir[117].
Ancak Dinler Tarihçiler, postmodernizm ile din ilişkisine yönelik çalışmalar
yaptıkları zaman, tarihsel açıdan bu akımın doğrudan protestan Hıristiyanlık ve
Aydınlanma dönemiyle yakın ilişkisini hemen kavrayacaklardır. Gene de
bilmeliyiz ki tıpkı bir ilacın hem yan etkisinin hem de iyileştirici etkisinin
bulunması gibi postmodernizmin de çift yönlü etkisini, onun öncelikle din,
kültür ve tarih konusundaki fikirlerine iyice bakarak ve ayıklayarak
öğrenebiliriz. Bu konuda Dinler Tarihçisine önemli sorumluluklar yüklenmektedir[118].
Nitekim
günümüzde Dinler Tarihçiler, diğer din bilimleri gibi bu disiplinin de var
oluşu açısından Avrupa’daki Aydınlanma’nın etkisinde gelişen, söz gelişi
pozitivizm, romantizm ve idealizm gibi akımlara çok şey borçlu olduğunun
bilincindedirler. Ancak postmodernizm, beslendiği akımları da olarak şiddetle
eleştirmesine rağmen, pek çok yönden baskın bir akademik ve kültürel
moda olduğu için ve oldukça farklı ve yok edici parametrelere sahip olduğu
için günümüzde dinin temellerini ve tabii ki Dinler Tarihi’nin tarihsel açıdan
çok iyi kurulmuş ana çatısına meydan okuyan ve onu tehdit eden yaklaşımların en
başında gelmektedir. Ancak şu unutulmamalıdır ki postmodernizmin bu kaypak ve
dağıtıcı etkilerinin yanı sıra din konusunu güncellemek adına ve dinin yerini
yeniden belirlemek konusunda yeni imkanları da karşımıza çıkarabilir. Söz
gelişi, postmodernizmin modernizme ait ferdiyetçiliği, ben-merkezli
sübjektiflik olarak eleştirmesi ve yine bilimsel, ampirik ve pozitivist
epistemolojileri şiddetle kınaması, insanoğlunun hem kutsallıkla ilişkisine hem
de bunun sosyolojik açılımlarına yeni anlayışlar getirebilir. Onun yaptığı
tenkitler, aynı zamanda karşılıklı daha yakın bağlar içinde, toplumsal,
ekolojik ve manevi boyutlar sağlamış, insanın yeryüzü ve kozmos içindeki yerine
yönelik yeni yorumlamalar bahşetmiştir. Yine insan, bu akımla birlikte var
oluşunun gelişmeci bir süreç içinde olduğunu kavramış ve bu yüzden de hayatın
kutsal oluşuna yönelik bilince daha fazla önem vererek kendisini barındıran
doğaya ve mahalli çevreye saygı duyması gerektiğini anlamıştır. Sonuçta
postmodernizm ile birlikte, ferdin hayatındaki dinî boyutun anlaşılması, dinin çok
yönlü pratiğinin sağlanması ve betimlenmesinin yanında dinî hayatın izah
edilmesine yönelik en son yöntemlerin geliştirilmesi mümkün olmuştur. Bu gibi
fırsatlar, din bilimcisini bu yöntemleri ya metodolojik çalışmalarda kullanmaya
ya da onlara karşı kayıtsız kalma gibi ikili bir girdaba itmiştir[119].
Çağdaş
Dinler Tarihçi Waardenburg, Günümüz Dünyasında Din Bilimi adlı
makalesinde, araştırıcı ile onun kendi bilimsel konusu arasında çalışan, yeni
metot ve teorilere dayalı çağdaş bir yeterliliğin olması gerektiğini ileri
sürmüştü. Ona göre, günümüz dünyasında önemli bir karakteristik olarak daha
önce hiç görülmemiş yoğunlukta ve biçimde insanların “gerçeklerine” ve insanlar
arasındaki “ilişkilere” ilgi duyulmaktadır. Yine ona göre din hakkındaki çağdaş
bilgimizin şahıslardan soyutlayıcı karakteri, gittikçe ve yavaş yavaş günümüzün
karmaşık beşer ilişkileri ve hülyaları karşısında bilişsel engele dönüşmeye
başlamıştır ve bunun önlemi vakit geçirilmeden alınmak zorundadır[120].
Bu
durumda çağdaş Dinler Tarihçi, şunu bilmelidir ki postmodernizmin dine meydan
okuması bu kadarla sınırlı değildir; onun meydan okuması aynı zamanda,
geçmişten ayrı olarak farklı cinsiyetlere bakış açılarıyla, değişik dinler
arasındaki yakın ilişkilere özellikle karşılıklı sıcak beşeri ilişkiler olarak
diyaloğa ilgi göstermesi boyutuyla, dinler arasındaki gittikçe yaygınlaşan
ruhani ve karmaşık yeni hareketlere imkan sağlamasıyla, sarmal kültürler arası
işbirliklerini teşvik etmesiyle ve son olarak daha fazla seküler bağlama vurgu
yapmasıyla daima dinamik olacaktır. Postmodernizmin gelişmesiyle birlikte
epistemolojik yaklaşımlarda da önemli değişimler ortaya çıkmıştır. Söz gelişi
bu akımın öngördüğü epistemolojik çatıya göre, günümüzdeki eğitici kurum ve
unsurlar, moderniteye ait batıl objektivite ve “değerli oluş/tarafsızlık” gibi
varlığı ve konumu insan hayatına “zararlı” bilgi perspektiflerinden
beslenmektedirler, bu yüzden yenilenmeye ihtiyaç duymaktadırlar[121].
Neticede
modernizm, geleneği sorgulayarak, ona karşı çıkarak, bazen tahrip ederek veya
değiştirmeye çabalayarak hareket ederken postmodernizm etnik, lokal, ekolojik
açıdan çok daha fazla partiküllere bölünmüş din anlayışına “hayır”
demeyecektir. Çağdaş Dinler Tarihini zorlayacak özgün modern ve post modern
konular arasında din-kültür, din-sanat, din-estetik, din- alt gruplar gibi
karşılaşmalar ile naiv ve daha düşük halk inançları elit kesimin din
anlayışları, hatta yeni eklektik veya sentezci akımların ortaya çıkışına meydan
verecek değişimler sayılabilir. Ancak şu var ki postmodernizm, yeni otorite
parametrelerine sahip olarak çok farklı söylemlerle din bilimi sahasına hem
olumlu hem de olumsuz etki etmesine rağmen, akademi çevrelerinde hala nispi
olarak kabul ve geçerlilik kazanmış değildir.
Kelime
olarak modern, “günümüze, çağa ait olan” demektir ve “eski ve geleneksel olana
karşılığı, “çağdaşlığı ve yeniliği” ifade eder. Tarihçiler, filozoflar,
edebiyat tenkitçileri, mimari teorisyenleri ve müzik bilimciler modern derken
XX. Asrın ilk dönemlerinden günümüze kadar ki safhayı kastederler[103].
Batı
kaynaklı modernlik düşüncesinin tarihi çıkış köklerinden biri de dinin
eleştirilmesidir. Hatta XIX. yüzyılda Batı’daki bilimsel ve felsefi
yaklaşımlara göre, dinler sadece sosyo-kültürel ve teknolojik gelişmeleri
engelleyici değil aynı zamanda insanlık için tehlikeli olarak da
nitelendirilmişlerdir[104].
Modernizmin
din olgusuna ve dinî geleneklere yönelik olumsuz bakışı, Dinler Tarihi metodolojisini
etkileyebilecek güçtedir. Söz gelişi Modernizmin tarihi köklerinden birinin
dinin ve özellikle tüm kurumlarıyla geleneğin eleştirilmesine dayanması, dini
ve kurumlarını ilerlemeye mani görmesi, onu kendi yörüngesinde işleyişinin en
büyük engel sayması, dinin ferdî düşünce özgürlüğünü ve tartışma hakkını
engellediğini, totaliter ve teokratik bir zihniyeti kamçıladığını ve tek tip
insan ve tek tip toplum modeli oluşturduğunu ileri sürmesi onun dine karşı
önemli olumsuz bakış açılarıdır. Bunun yanında modernizmin hayatın daima
rasyonel unsurlarını ön plana çıkarmak isteyişi ve metafizik alanı dışlayarak
fizik aleme vurgu yapmak istemesi, tüm dinleri bazen pozitivist bir yaklaşım
altında bazen ortak bir din altında toplamak istemesi, dinin temellerini sarsacak
kadar önemli değiştirici unsurlardır. Dahası modernizm, dinin kurumlarına
alternatif olmak üzere, ondan daha anlamlı ve karizmatik bir yapı kuracağını
vaat etmesi, dünya ile din alanlarının ayrı oluşunu vurgulayarak dini dünya
hayatında doldurduğu alanlardan çekilmeye zorlaması ve onun yerine akıl, bilim
ve teknik gibi çağa ait yenilikler ikame etmek istemesi ona alternatif
olmaya çalışacağını göstermektedir[105].
Çağdaş
din bilimcisine göre “modern kişi” ise, genelde seküler, rasyonalist, insancıl,
pasifize olmuş, alabildiğine açık fikirli ve özgürlüğüne düşkün kimsedir.
Sonuçta modernistler, cemiyetin yapısı içindeki değişimleri bilinçteki
değişimle birleştirerek aynı anda dinî inançlar ve pratikler üzerine uygulamayı
ve onu modernleştirmeyi amaçlarlar. Bu durum çağdaş Dinler Tarihçi’nin gözünden
asla kaçmamalıdır[106].
Bütün bunları yaparken modernizm, ferdi etkileyen ve toplumun katmanlarına
yayılmış olan geniş yelpaze içindeki kültürel tezahürleri, söz gelişi, mimari,
sanat, literatür ve din konusundaki olağanüstülükleri içine sindirmiş ve
onlarla yoğrulmuş olmayı arzu eder. Bizi ilgilendiren yönü, toplumun din
anlayışına yönelik normatif kurallarla hareket etmeyen din bilimlerindeki
etkisidir. Modern olmak ile din biliminin buluştuğu nokta burasıdır. Pek çok
bilim adamı için dinî anlamda modernizm, özellikle XVII-XVIII. Asırlarda
Avrupa’da ortaya çıkan din alanındaki gelişmelerin önemini vurgulamak ve bu
çalışmaları teolojiden ayırmak üzere kullanılmış bir terimdir. “Modern Din
Bilimi” terimi bunu ifade eder. Sonuçta modernizmin getirdiği akademik din
çalışmaları, çağımızda dini etkileyen modernite ile ilgili en önemli somut
gelişmelerin birer göstergesidir. Çağdaş din bilimci J. F. Wilson, din ile
akademik uğraşan bir insanın, kendi metodolojisini tam olarak kurmak için
öncelikle moderniteyi, içinde bulunduğu ve anlamaya çalıştığı yeni bir faktör
olarak kabul etmesi gerektiğini savunur. Ona göre, din bilimcisinin
görevi, öncelikle modern olanı anlamaya çalışmaktır; yoksa onu kucaklamak veya
onu itmek gibi bir gayesi olamaz; zira bu iki uç, dine meydan okuyan bir
tehdide boyun eğmek veya toplumun içinde yaşadığı ortamı iyi görememek gibi bir
ikilem içine Dinler Tarihçisini çekecektir[107].
Çağdaş
Dinler Tarihçi Catherine Bell, daha ileri giderek, din bilimcisinin henüz çok
berrak bir modernizm anlayışına sahip olamadığını ve bu konunun kesinlikle
açığa çıkarılması gerektiğini savunur. Ona göre bazı modernistler din bilimini,
kültürün yerini tam olarak belirlemekten kaçınan bir düşünce sistemi üzerine
inşa etmek isteyebilirler. Bu durumda onlar için din, “kültürün içine tamamen
batmış” bir düşünce sistemi olabilir. Buna dayanarak Bell, modern zaman içinde
din biliminin konumu konusunda oldukça kötümserdir; ona göre modern din bilimi,
hem rasyonel hem de ilerlemeci bilimsel düşünce sürecinde naiv bir işlev
görmeye mahkum edilmektedir. Bu yüzden din bilimcisi modern bilimsel gücün
yaklaşımlarına güven duymaya esir edilmiş olarak, haklılığı tam olarak ortaya
çıkarılmamış bir şey hakkında objektif bir bilgiye ulaşmaya adeta
zorlanmaktadır. Hatta bu düşünce sisteminde din üzerindeki rasyonel olmayan
tesirler, dinî fenomenleri inceleyen söz konusu bilim için teolojik çatılar
oluşturmak yerine onun altını oymak için varmış gibi gösterilmektedir. Çoğu
zaman modernistler bazen bile bile din ile din bilimi arasındaki zıtlıkları,
çatışma ve ihtilaf noktalarını körüklemektedirler. Bu durumda -din bilimi
dahil- pek çok modern disiplinin altında siyasi amaçlı bilgi arayışı
bulunabilmektedir. Bell, gene de dinin tarafsız olarak inceleneceği modern bir
din biliminin kendi varlığının hayatiyetini ancak moderniteyi kabullenmekle ve
onunla uyumlu çalışmakla koruyabileceğini iddia eder ve Din Bilimi’nde modern
yaklaşımların iman merkezli veya tarafsız oluş gibi ikiye bölünmenin artık tükenmek
üzere olduğunu ileri sürer. Zira ona göre modern dönemde din bilimi her türlü
hegemonyacı unsurlardan arınmış olacaktır[108].
Amerikan
Dinler Tarihçi Martin E. Marty ise eklektik bir tavırla Dinler Tarihi’nde
modern olan şeyi, akademik olarak üniversitelerde bu disiplinin öğretilmesi
olarak görür. Ona göre modernlik, dini doğrudan öğretmek onu eğitmek yerine,
modern zaman içinde din hakkında normatif olmayan ve gerçek bir şeyler
öğretmektir. Ona göre modern Dinler Tarihi’nde öne çıkan şey, aslında onun ilmi
karakteri değil, aksine çağa uygun olarak, karma bir bilinç ve çok sesliliği
sağlamasıdır[109].
Benzer
yaklaşımda olanlar için modernizm ile modern zamanlar aynı şeyi ifade edebilir.
Bunlar için modern zamanın getirdiği yeniliklerle metodolojik açıdan daha sağlıklı
bir teori kurmak isteyen Dinler Tarihi, daha ferdileşmek daha bağımsız olduğunu
ve sonuçta daha fazla otonomiye sahip olduğunu ve normatif teolojilerden daha
kesin çizgilerle ayrıştığını hissedebilir veya bunu arzu edebilir, buna
karşılık modern olan yaklaşımlar da bu duruma olumlu yönde katkı sağlayabilir.
Bu yaklaşımdakiler için modernitenin en önemli metodolojik katkısı belki budur.
Bu yüzden Dinler Tarihi, modernitenin getirdiği rasyonellik ve objektiflik,
yeniliğe açıklık, ilerlemeci ve gelişmeci olmak gibi olumlu katkılardan azami
ölçüde faydalanmalı ve din/ dinler hakkındaki bilgilerini daha hızlı ve doğru
olarak geliştirip güncelleyebilmelidir. Ancak bunu yaparken modernitenin meydan
okuyacağı “dindeki anlamlara”, bilhassa da hayatın anlamı gibi önemli
meselelere ve ana fenomenlerine yönelik olarak koruyucu metotlar geliştirmeli
ve bu çalışmaları sırasında elde ettiği modern bilgilerin, dinin ana
mesajlarına uyumlu oluşuna dikkat edilmelidir. Unutulmamalıdır ki günümüzde
dinler, çoğunlukla “gelenek” olarak kabul görmekte ve kendilerine özgün kutsal
tarihleriyle daima geçmişe ait önemli unsurları bulunmaktadır.
Bu
gibi karşıtlıklara ve uyumlara rağmen büyük bir ihtimalle akademik bir disiplin
olarak Dinler Tarihi ile seküler modernist anlayışlar arasındaki tartışmalar
sürüp gidecektir. Ancak bu tartışmalar Dinler Tarihi’ni modern öncesi zamanlara
geri götürmek için değil, aksine bilimsel çalışmaların gelişmesi için
kullanılmalıdır. Zira bu disiplin, geleneklere tarihsel yaklaşan ender
disiplinlerden biridir ve taşıdığı metotlar ve amaçladığı hedefler, çoğunlukla
modernizmin hoşlanmadığı temel kavramlardan oluşur[110].
Postmodernizme
gelince; bu kavram, mekan olarak Kuzey Amerika’da ortaya
çıktığına inanılan ve geniş çaplı bir kültür gelişimi anlamında genel olarak
Aydınlanmanın evrensel rasyonel prensiplerinin düşüşünü anlatmaya çalışan bir
yaklaşımı ifade eder. Postmodernizm, geleneksel oluş ile modernizm arasındaki
mücadele devam ederken özellikle modernizme karşı yeni bir marjinal hareket
olarak ortaya çıkmıştır. Bazen modernizmin son safhası olduğu ileri sürülen
postmodernlik, öncelikli rakibi olarak gördüğü modernizmin, artık yenilenmeye
ihtiyacının olduğunu savunurken, geleneği ise kendi postmodernist düşüncenin
yavaş yavaş kırılmaya başlayan içeriği olarak görmektedir. Ana gayesi
modernizmin hakimiyetini kırmak olan bu akım, modernliğin, bilimin, bilim
adamının, rasyonelliğin mutlak otoritesine karşı çıkmakta ve modernizmin
bittiğini, tüm modern kurumları sorgulayarak açıkça ilan etmektedir. Ancak bunu
yaparken de tüm modern kurumları kendisi için bir hazırlık araçları olarak
görmekte, onları kapsamakta ve yeni belirleyeceği stratejiler için onları birer
imkan olarak kullanmaktadır. Dahası postmodern yaklaşım, tüm evrensel
söylemlerin terkedilmesini, somut araçların yerini soyut imajlara bırakmasını,
tek düze fikirler yerine çok karmaşık ve çok yönlü ve çoğulcu fikirlerin hakim
olmasını ister, hatta farklı kültürel unsurların alabildiğine bir arada
bulunmasını savunur[111].
Bazen
yüksek modernizm olarak da görülen postmodern düşüncenin en önemli
açmazı, bilimi baskın bir ideoloji olarak görmesi ve evrenselliği çağrıştıracak
olan tüm teorileri ve tanımları reddetmesidir. Söz gelişi din evrensel bir
olgudur cümlesinin postmodern bir anlamı yoktur. Ona göre global ve
evrensellik iddiaları, tamamen modern düşüncenin eseridir. Onun yerine her
milletin hatta etnik veya daha alt yerel grupların kendi fikirlerini ifade etme
hakkı savunulmalıdır. Farklı kültürler ve dinî inançlar ile azınlıklar aynı
toplumda kavgasız, tartışmasız, özgürce ve barışçıl bir ortamda yaşamalıdırlar.
Aslında postmodernizm, sunduğu görüşlerinin tamamlanmamış olan modernlik
projesinin son hali olduğunu savunur.
Böyle
bir ortam içinde modern din biliminin hem teoloji ile hem de din olgusuyla
güçlükle yürüyen ilişkileri çağdaş metodolojinin konusudur. Aynı şekilde
modern-postmodern çatışmaları içinde dinlere yönelik akademik çalışmalar yapma
işi yaklaşık 20 senedir tartışılmaktadır. Bu tartışmalardan geriye önemli ve
izah edilmesi zor bir sorun kalmaktadır ki bu da geleneksel ve teolojik din
kavramları ile postmodernizmin savunduğu din hakkındaki kavramların uzlaşma
problemi. Bu birliktelik, bazen birleşip din bilimi için ortak bir düşman
olabilirler. Ancak Dinler Tarihçi’nin gözüyle, geleneksel, modern ve postmodern
din anlayışları genel olarak çağın bulunduğu ortam içinde birbirleriyle süratli
bir şekilde ilişki içinde ve etkileşim içinde bulunmakta ve bu durum Dinler
Tarihçisini zor durumda bırakabilmektedirler. Ancak geleneksel teoloji (bilhassa
protestan teoloji) ile postmodern epistemoloji arasında tarihsel akrabalıklar
bulunmaktadır ve Dinler Tarihçi bunun farkında olmalıdır[112].
Postmodernizmin
bir diğer büyük açmazı da bu hareket içinde birden fazla yaklaşımnın
bulunmasıdır. Bir başka değişle bir tek postmodern görüş yoktur pek çok
postmodern görüş mevcuttur. Bir yaklaşım, bir önceki dönemi kendi döneminden
iyice ayırt etmeyi isterken bazen bu akımda görüldüğü gibi dallanabilmektedir.
Postmodernizm bunu yaparken tıpkı Rönesans döneminin akımlarının kendinden
önceki dönemleri tümden “karanlık devirler” olarak görmesi veya Aydınlanma
dönemi insanlarının eski dönemleri “cehalet ve hurafe çağları sayması” gibi pek
çok yönden, kendi döneminden bir önceki dönemi ayırt etmek isteyecektir. Nitekim
buna bağlı olarak bir çağdan öteki çağa ilerleme, postmodernizme göre lineer
bir çizgidedir ve bazen teleolojik ve eskatolojik terimlerle bu çizgi ifade
edilebilir. Hatta pek çok postmodernist, kendini “yeniçağcı” olarak
nitelemekten gurur duymakta, çok azı, bu gibi öznel kavramları postmodern
şartlara uygun görmemektedir. Ancak çoğunlukla onlar, kronolojik ve lineer bir
ilerlemeyi ortak olarak savunmakta, post-endüstriyel, post-kapitaliz veya
post-yapısal gibi eklerle (tıpkı yahudi-hıristiyan geleneğindeki “Sürgün
Sonrası Dönem” terimi gibi) kendilerini daima en sona aitmiş gibi görmek
isterler[113]
Postmodern
yaklaşımlar, lengüistik ve hermönetik açıdan Dinler Tarihi’ne olumlu ve olumsuz
yönde büyük etki edebilmektedirler. Bilhassa 1970’lerden beri devam eden aşırı
kaygan postmodern hermönetik yaklaşımlar, fenomenoji başta olmak üzere hem
beşeri hem de sosyal bilimlere büyük etkiler yapmıştır. Söz gelişi Hayden
White’in çalışması[114]
gibi bilginin anlatım metotlarına ve anlatımsal boyutuna ilgiyi artıran
postmodernist eserler, aynı zamanda beşerî bilimlerde yorumlama ve anlama
yaklaşımları üzerinde derin etkiler yapmışlardır. Yine Marshall Sahlin’in
diyakronik kültür anlatımlarını konu edindiği antropolojiye dair çalışmaları[115]
gibi romancı üslupla yazılmış, tarih konusunda canlı ve etkili eserler,
postmodernizmin derin izlerini taşırlar. Ancak yine de bu çalışmaların çağdaş
Dinler Tarihi için nasıl etki ettiği fazla berrak değildir. Sadece şu
söylenebilir, bilhassa Batılı Dinler Tarihçilerin bu eserlere doğrudan ulaşması
çok daha kolay gözükmektedir[116].
Nitekim
Dinler Tarihçileri postmodernizm konusunda ciddi eleştiriler de kaleme
almışlardır. Bunların en güzel örneği Amerikalı Dinler Tarihçi Huston Smith’in
postmodernizme karşı cevap niteliğindeki makalesidir. O burada özetle
postmodernizmin ontolojik aşkınlığı (söz gelişi kutsallığı) tam anlayamadığını
söylemektedir[117].
Ancak Dinler Tarihçiler, postmodernizm ile din ilişkisine yönelik çalışmalar
yaptıkları zaman, tarihsel açıdan bu akımın doğrudan protestan Hıristiyanlık ve
Aydınlanma dönemiyle yakın ilişkisini hemen kavrayacaklardır. Gene de
bilmeliyiz ki tıpkı bir ilacın hem yan etkisinin hem de iyileştirici etkisinin
bulunması gibi postmodernizmin de çift yönlü etkisini, onun öncelikle din,
kültür ve tarih konusundaki fikirlerine iyice bakarak ve ayıklayarak
öğrenebiliriz. Bu konuda Dinler Tarihçisine önemli sorumluluklar yüklenmektedir[118].
Nitekim
günümüzde Dinler Tarihçiler, diğer din bilimleri gibi bu disiplinin de var
oluşu açısından Avrupa’daki Aydınlanma’nın etkisinde gelişen, söz gelişi
pozitivizm, romantizm ve idealizm gibi akımlara çok şey borçlu olduğunun
bilincindedirler. Ancak postmodernizm, beslendiği akımları da olarak şiddetle
eleştirmesine rağmen, pek çok yönden baskın bir akademik ve kültürel
moda olduğu için ve oldukça farklı ve yok edici parametrelere sahip olduğu
için günümüzde dinin temellerini ve tabii ki Dinler Tarihi’nin tarihsel açıdan
çok iyi kurulmuş ana çatısına meydan okuyan ve onu tehdit eden yaklaşımların en
başında gelmektedir. Ancak şu unutulmamalıdır ki postmodernizmin bu kaypak ve
dağıtıcı etkilerinin yanı sıra din konusunu güncellemek adına ve dinin yerini
yeniden belirlemek konusunda yeni imkanları da karşımıza çıkarabilir. Söz
gelişi, postmodernizmin modernizme ait ferdiyetçiliği, ben-merkezli
sübjektiflik olarak eleştirmesi ve yine bilimsel, ampirik ve pozitivist
epistemolojileri şiddetle kınaması, insanoğlunun hem kutsallıkla ilişkisine hem
de bunun sosyolojik açılımlarına yeni anlayışlar getirebilir. Onun yaptığı
tenkitler, aynı zamanda karşılıklı daha yakın bağlar içinde, toplumsal,
ekolojik ve manevi boyutlar sağlamış, insanın yeryüzü ve kozmos içindeki yerine
yönelik yeni yorumlamalar bahşetmiştir. Yine insan, bu akımla birlikte var
oluşunun gelişmeci bir süreç içinde olduğunu kavramış ve bu yüzden de hayatın
kutsal oluşuna yönelik bilince daha fazla önem vererek kendisini barındıran
doğaya ve mahalli çevreye saygı duyması gerektiğini anlamıştır. Sonuçta
postmodernizm ile birlikte, ferdin hayatındaki dinî boyutun anlaşılması, dinin çok
yönlü pratiğinin sağlanması ve betimlenmesinin yanında dinî hayatın izah
edilmesine yönelik en son yöntemlerin geliştirilmesi mümkün olmuştur. Bu gibi
fırsatlar, din bilimcisini bu yöntemleri ya metodolojik çalışmalarda kullanmaya
ya da onlara karşı kayıtsız kalma gibi ikili bir girdaba itmiştir[119].
Çağdaş
Dinler Tarihçi Waardenburg, Günümüz Dünyasında Din Bilimi adlı
makalesinde, araştırıcı ile onun kendi bilimsel konusu arasında çalışan, yeni
metot ve teorilere dayalı çağdaş bir yeterliliğin olması gerektiğini ileri
sürmüştü. Ona göre, günümüz dünyasında önemli bir karakteristik olarak daha
önce hiç görülmemiş yoğunlukta ve biçimde insanların “gerçeklerine” ve insanlar
arasındaki “ilişkilere” ilgi duyulmaktadır. Yine ona göre din hakkındaki çağdaş
bilgimizin şahıslardan soyutlayıcı karakteri, gittikçe ve yavaş yavaş günümüzün
karmaşık beşer ilişkileri ve hülyaları karşısında bilişsel engele dönüşmeye
başlamıştır ve bunun önlemi vakit geçirilmeden alınmak zorundadır[120].
Bu
durumda çağdaş Dinler Tarihçi, şunu bilmelidir ki postmodernizmin dine meydan
okuması bu kadarla sınırlı değildir; onun meydan okuması aynı zamanda,
geçmişten ayrı olarak farklı cinsiyetlere bakış açılarıyla, değişik dinler
arasındaki yakın ilişkilere özellikle karşılıklı sıcak beşeri ilişkiler olarak
diyaloğa ilgi göstermesi boyutuyla, dinler arasındaki gittikçe yaygınlaşan
ruhani ve karmaşık yeni hareketlere imkan sağlamasıyla, sarmal kültürler arası
işbirliklerini teşvik etmesiyle ve son olarak daha fazla seküler bağlama vurgu
yapmasıyla daima dinamik olacaktır. Postmodernizmin gelişmesiyle birlikte
epistemolojik yaklaşımlarda da önemli değişimler ortaya çıkmıştır. Söz gelişi
bu akımın öngördüğü epistemolojik çatıya göre, günümüzdeki eğitici kurum ve
unsurlar, moderniteye ait batıl objektivite ve “değerli oluş/tarafsızlık” gibi
varlığı ve konumu insan hayatına “zararlı” bilgi perspektiflerinden
beslenmektedirler, bu yüzden yenilenmeye ihtiyaç duymaktadırlar[121].
Neticede
modernizm, geleneği sorgulayarak, ona karşı çıkarak, bazen tahrip ederek veya
değiştirmeye çabalayarak hareket ederken postmodernizm etnik, lokal, ekolojik
açıdan çok daha fazla partiküllere bölünmüş din anlayışına “hayır”
demeyecektir. Çağdaş Dinler Tarihini zorlayacak özgün modern ve post modern
konular arasında din-kültür, din-sanat, din-estetik, din- alt gruplar gibi
karşılaşmalar ile naiv ve daha düşük halk inançları elit kesimin din
anlayışları, hatta yeni eklektik veya sentezci akımların ortaya çıkışına meydan
verecek değişimler sayılabilir. Ancak şu var ki postmodernizm, yeni otorite
parametrelerine sahip olarak çok farklı söylemlerle din bilimi sahasına hem
olumlu hem de olumsuz etki etmesine rağmen, akademi çevrelerinde hala nispi
olarak kabul ve geçerlilik kazanmış değildir.