Panteizm ya da Tümtanrıcılık (Doğatanrıcılık, Kamutanrıcılık)
Evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eden felsefi görüştür. Panteizm'de,
pan-enteizm'den (kamusaltanrıcılık) farklı olarak her şey Tanrı'nın bir
parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır.
Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada,
nesnelerde, insan dünyasında vardır.
Pandeizm: Panteizmin deistik formudur.
Spinoza ağırlıklı Panteizm algılayışına göre, Tanrı
her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Tanrı-evren-insan ayırımı yoktur,
böyle bir ayrım aklın yanılsamasıdır. Tanrıbilimsel olarak; Tanrı,
evren ve insan; birdir, aynıdır. Aşkın bir Tanrı var olmadığı gibi,
herhangi bir yaratmadan da söz edilemez. Spinoza'nın bu görüşü,
ailesinin göç ederek ayrıldığı Endülüs İspanya'sındaki ünlü mutasavvıf
Muhiddin-i Arabî'nin etkisiyle oluşmuştur. Bilindiği gibi, Arabî'nin
görüşü "Vahdet-i Vücut" olarak ileri sürülmüştü. Ancak birçoklarının
sandığının aksine, Spinoza'nın Panteizmi ile Arabî'nin Vahdet-i Vücut
anlayışı birbirinin aynı değildir. Spinoza'da, Tanrı evrendedir ve
evren kadardır. Arabî'de ise Evren, Tanrı'dadır ve bu durum Tanrı 'yı
sınırlamamaktadır.
İngiliz düşünürü White Head'e göre, Tanrı'nın her türlü değişmenin
ötesinde değişmez bir niteliği ve bunun yanında bir de değişen ve
oluşan bir niteliği vardır. Tanrı değişmeyen yanıyla devinimi
başlatmıştır ve evrenin bilincindedir. Ancak Tanrı bu konumda kalmış
olsaydı; ilk devindirici, özgür, öncesiz ve yetkin olarak kalacak ama
varoluşa katılmamış olacaktı. Diğer niteliği ile ise Tanrı, değişme ve
oluşma sürecinin içinde ve bilincindedir. Bu nedenle Tanrı'nın evrende
içkin (evrenin maddesine karışmış, evrenin içinde bulunan) olduğunu
söylemek de doğrudur. Evrenin Tanrı'da içkin olduğunu söylemek,
Tanrı-evren ilişkisinin karşılıklı olduğunun farkına varışın
göstergesidir.
Süreç felsefesi olarak da ifade edilen ve White Head 'le başlayan bu
akıma Pan-enteizm ya da Diyalektik teizm denir. Pan-enteizme göre
Tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişen (göreli) dir. Hem
zamanın içinde, hem dışında; hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda
hem tikel, hem tümel; hem neden, hem sonuçtur.
Hartshorne, Tanrı'nın bir soyut bir de somut iki yüzü olduğunu söyler.
Soyut niteliğiyle Tanrı; mutlak, etkilenmez, erişilmez ve değişmezdir.
Somut yanıyla ise etkilenir ve değişir. Tanrı bu iki niteliğinde de
yetkindir. Ancak bu yetkinlik klasik Teizmdeki gibi değildir. Oradaki
yetkinlik, değişmeyen donmuş bir yetkinliktir. Buradaki yetkinlik
değişir, ancak bu değişme Tanrısal bir değişmedir. Yani yetkinliğe
doğru değil, yetkinlik içinde bir değişmedir. Bu tanımla Pan-enteizm,
hem Deizmden hem de Panteizmden ayrılır.
Özet olarak; Panteizm ile Pan-enteizm arasında önemli bir fark vardır.
Panteizmde her şey tanrıdır. Pan-entezimde ise, her şey Tanrı'dan sudur
etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı'ya dönmektir.
Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrim/tekamül'den geçmektir.
Evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eden felsefi görüştür. Panteizm'de,
pan-enteizm'den (kamusaltanrıcılık) farklı olarak her şey Tanrı'nın bir
parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır.
Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada,
nesnelerde, insan dünyasında vardır.
Pandeizm: Panteizmin deistik formudur.
Spinoza ağırlıklı Panteizm algılayışına göre, Tanrı
her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Tanrı-evren-insan ayırımı yoktur,
böyle bir ayrım aklın yanılsamasıdır. Tanrıbilimsel olarak; Tanrı,
evren ve insan; birdir, aynıdır. Aşkın bir Tanrı var olmadığı gibi,
herhangi bir yaratmadan da söz edilemez. Spinoza'nın bu görüşü,
ailesinin göç ederek ayrıldığı Endülüs İspanya'sındaki ünlü mutasavvıf
Muhiddin-i Arabî'nin etkisiyle oluşmuştur. Bilindiği gibi, Arabî'nin
görüşü "Vahdet-i Vücut" olarak ileri sürülmüştü. Ancak birçoklarının
sandığının aksine, Spinoza'nın Panteizmi ile Arabî'nin Vahdet-i Vücut
anlayışı birbirinin aynı değildir. Spinoza'da, Tanrı evrendedir ve
evren kadardır. Arabî'de ise Evren, Tanrı'dadır ve bu durum Tanrı 'yı
sınırlamamaktadır.
İngiliz düşünürü White Head'e göre, Tanrı'nın her türlü değişmenin
ötesinde değişmez bir niteliği ve bunun yanında bir de değişen ve
oluşan bir niteliği vardır. Tanrı değişmeyen yanıyla devinimi
başlatmıştır ve evrenin bilincindedir. Ancak Tanrı bu konumda kalmış
olsaydı; ilk devindirici, özgür, öncesiz ve yetkin olarak kalacak ama
varoluşa katılmamış olacaktı. Diğer niteliği ile ise Tanrı, değişme ve
oluşma sürecinin içinde ve bilincindedir. Bu nedenle Tanrı'nın evrende
içkin (evrenin maddesine karışmış, evrenin içinde bulunan) olduğunu
söylemek de doğrudur. Evrenin Tanrı'da içkin olduğunu söylemek,
Tanrı-evren ilişkisinin karşılıklı olduğunun farkına varışın
göstergesidir.
Süreç felsefesi olarak da ifade edilen ve White Head 'le başlayan bu
akıma Pan-enteizm ya da Diyalektik teizm denir. Pan-enteizme göre
Tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişen (göreli) dir. Hem
zamanın içinde, hem dışında; hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda
hem tikel, hem tümel; hem neden, hem sonuçtur.
Hartshorne, Tanrı'nın bir soyut bir de somut iki yüzü olduğunu söyler.
Soyut niteliğiyle Tanrı; mutlak, etkilenmez, erişilmez ve değişmezdir.
Somut yanıyla ise etkilenir ve değişir. Tanrı bu iki niteliğinde de
yetkindir. Ancak bu yetkinlik klasik Teizmdeki gibi değildir. Oradaki
yetkinlik, değişmeyen donmuş bir yetkinliktir. Buradaki yetkinlik
değişir, ancak bu değişme Tanrısal bir değişmedir. Yani yetkinliğe
doğru değil, yetkinlik içinde bir değişmedir. Bu tanımla Pan-enteizm,
hem Deizmden hem de Panteizmden ayrılır.
Özet olarak; Panteizm ile Pan-enteizm arasında önemli bir fark vardır.
Panteizmde her şey tanrıdır. Pan-entezimde ise, her şey Tanrı'dan sudur
etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı'ya dönmektir.
Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrim/tekamül'den geçmektir.